Hoş Geldin Sevgili(m)
“Senin evinde yangın çıkmış, kapını tutmuş; senin toprağını batıdan doğma bir sel basmış, senin ailen ise çoktandır illetin siyah örtüleri altında uyuya kalmış. Onların başında dur ve bağır:
– Kalk ve Uyar! Onları uyandır.” Diye, çığlık atan adamların sana “hazret” diyenlerce, hain ilan edildiği zamanlardayız,
Batının dinleri, dilleri kardeş yaşarken, sınırlarında çiçekler açmışken, aynı din içinde bölüne bölüne, un ufak olduk,
Senin, seni taşlayana dönüp atmadığın taşlar, ümmetinin çocuklarının elinde, ümmetinin başka çocuklarına attırılıyor,
Senin ağladığın seccadedeki gözyaşların, sebeplerin, acıların, unutuldu. Dizimizi dirseğimizi ne kadar kırdığımızla, parmağımızın yönü ile, kolumuzda olmasa uzatamadığımız el için alamadığımız dua kabul fetvalarımızla, din içinde, ya da dışında oluyoruz biz şimdi,
Senin savaşmadan, kan akıtmadan küffardan aldığın toprakların sahipleri, ümmetin ya nebi, yani biz, yani ben; hepsi senin, hepsi benim, hepsi hepimizin olan toprakları birbirimizden almak için; kuşak kuşak, su gibi, fidan gibi nesillerimizi öldürüyoruz.
Doğunun akıl kanamaları nehirleri boyuyor da, biz yine senin ümmetin; yine senin emanetin olan eşref-i mahlûkat sıfatımızı korumak için hiçbir şey yapmıyoruz, yapmıyorum.
Çocuklar yanıyor, bir çağ yanıyor, yanıyoruz… Ben mesela, Cemil Meriç in dediği gibi, yuvarlanırken tırnaklarımı geçirdiğim kâğıttan çıkan sonuçlarla, en büyük aldatmaları yazıyorum; türbem kelimeler, laf-ı güzaf, edebiyat…
Onlar; yan komşum, arkadaşım, kardeşim, kızım, oğlum, sevdiğim sevmediğim, arka masada çay içenlerim, en bilgelerim, şiarında kavga ederken yumruk yumruğa; en ucuz oruç tutmama şeklini“hoca”lara hesaplatırken; bildikleri üç ayetin şekline bürünüp, aşırılıklarıyla kendilerinden olmayan herkesi kustururken yüzlerine, yüzlerine…
Sen aşk; sen, yinede, biliyorum ki, gülümsüyorsun ya; ben hep o gülümsemenin hayalini kuruyorum.
Ve işte bu yüzden, ideal İslam toplumu en çok kapitalist topluma uzak ve bu yüzden, zamanın peygamberi iddiasına gömülüp, reddi miras ettikleri Marx, zamanın seccade üstündeki liberal kafalarından daha yakın sana derim.
Bu yüzden, everensel ahlak, o şiarı havada karada kapsar, şiar ahlak içindir, ahlak şiar için değil derim. Genel mevcutsa, özeli ihtiyacı olan kullansın derim.
Ben, kimse için, kendime istediğimi isteyemiyorsam, sen beni seversin bilirim. Tek başıma da bilsem bilirim derim.
Bahçesinde domates yetiştirip, ağaç diken, yaşadığı yuvarlağa saygılı anarşistin, senin Allah’ına; ağaçlardan kâğıtlar yapıp üstüne “doğayı koru” yazanlardan daha yakın olduğunu iddia ederim de, derim de… İbadet zor geliyor cehennem korkunç, çıkış arıyor derler sevgili.
İbadetin ne olduğunu bile biz biliyoruz çünkü! Matematiği var seni ya da Tanrıyı sevmenin artık!
Emanet bıraktığın kitabın vermediği şekli, tarih bilimi avuçlayarak topladığımız cümlelerden, en doğru biz veriyoruz!
Senin, Rabbinin söylediklerinin önüne geçmesin diye yazdırmadığın cümleler, şimdi tek başına din oldu.
Kırdığın putları diktik, devrimlerini tarumar ettik.
İşte bu yüzden, abdesti alırken hata yapmıyor, ama cihat diye çocuk öldürüyoruz; kızımızın namusunu korurken, karımızı dövüyoruz; çalıyor, ismini değiştiriyoruz; zekat verirken vergi hesapları yapıyor, vergi verirken, torun torbamıza pahallı araba almayı hak biliyoruz. Bu yüzden, kitabına uydurulan hırsızlıklar ümmetine helal geliyor.
Matematiği var; sürekli hesap yapıyoruz!
Merhametli olma sınırımız 90 gr altını olmaktan geçiyor kenarda!
Biz ağlamıyoruz! Ağlayamıyoruz!
Senin sofrana koymadığın yeryüzü cennetleri bizim hayallerimizi süslüyor.
Bu tahrip ki, ancak ve ancak, senin salâvatını getirmekten ibaret kalan dudaklarımızla kabil-i izahtır sevgili…
“ey sevgili, en sevgili”
Düşünmek; Ali gibi, yahudi kadın içinde adil olmak; düşünmek,“onlar yapıyor ya” dememek; düşünmek, bilmediği bir dilde, papağan gibi bir şeyleri sayarak tekrarlamak kadar önemli değil artık!
Sevgili, ey aklımın reddettiği ama kalbime dinletemediğim sevginin müsebbibi,
Toprağında, kumlu çakıllı çiçekler açtıran varoluş,
Yüzyıllar sonra bile, doğunun yegâne ışığı olarak parlayacağına iman ettiğim aydınlık, adalet,
Sevgili, önündeki sofraya tekme atan kadınını merhametiyle sarmalayan kol,
Sevgili, sabah yemeğinden emin olmadan, akşam öğününü paylaşan infak güneşi,
Kâfirle dost, münafıkla birleşmeyen erdemlerin çiçek açtığı kurak toprakların mucizesi…
Karanlığın çağına dünya vatandaşlığını erdem kılan, üst ruh,
En çok bilmediğim saçlarının kokusunu özlediğim, duam,
Hoş geldin
Safalar getirdin
“Nicelersûretâcellâdolurlar / Hakîkat ehlinin olmaz nişanı”
#