Makbul Bir İmanιn Olmazsa Olmaz Şartlarι
Kalplerden geçenleri bilmek sadece ve sadece Yüce Allahιn uhdesinde olduğundan samimi bir mü`minin başkalarιnιn imanι konusunda yorum yapmasι en azιndan “haddi aşmak“ olacaktιr.
Ancak bütün bu ifadeler iman üzerine hiç bir şey söylenemez gibi bir duruma yol açmamalι. Biz mü`minlere Yüce Allah kιyamete kadar eskimeyecek evrensel insanlιk değerlerini barιndιran bir kitap(Kuràn) bağιşlamιş. Daha doğrusu bütün insanlιk için bu kitabι bir “hidayet rehberi” olarak göndermiş ve muhafaza etmiş. İşte bu kitaba gözattιğιmιzda pekâla iman konusunda konuşabileceğimiz görülmektedir. Hatta kendi imanιmιzιn tazelenmesi, güçlendirilmesi gibi konularda derin derin düşünüp eylemlerimizi sorgulamamιz gerektiğini öğrenmekteyiz. Dolayιsιyla tam bir komedi haline döşmekte olan “zikirmatik” ve benzeri bir “imanölçer” asla icat edilemeyecek ama bir imanιn sağlamlιğι konusunda samimi olursak eğer gereken “ölçüt ve kriterleri” bulabileceğimiz kitap elimizin altιnda bulunuyor. Yeter ki biz kitabιmιza “ölü tesellicisi” muamelesi yapmaktan vazgeçelim.
Klasik öğretinin bu konuda yapmakta olduğu uygulama elbett ki yetersizdir. Zira imanιn şartlarι olarak öğretilmekte olan “amentü” esaslarι nelere iman edilmesi gerektiğini söylerken nasιl iman edilmesi gerektiğini söylememektedir. Bu konuda “kalp ile tasdik, dil ile ikrar” klişesi var ama bunun da içi yeterince doldurulmuş değildir. Dolayιsιyla bir imanιn Allah tarafιndan kabule şayan olabilmesi için “7 esaslι şart” vardιr. İman edilen değerlerden bahsetmiyorum. İman esaslarι , “kaza ve kader hayιr ve şerrin Allahtan olduğuna dair 6. madde” hariç Kuràn-ι Kerimde iki ayette net bir şekilde zikredilmektedir. Biz bir imanιn nasιl olmasι gerektiğinden bahsediyoruz. Şimdi bu esaslι 7 şartι teker teker inceleyelim:
1- İman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar edilmeli ve kalp huzuru sağlamalιdιr.
Allah tarafιndan insana teklif edilen İslâm dediğimiz değerler manzumesinin elbette bir kabul boyutu olmak durumundadιr. İman edilmesi gereken değerlerin büyük bir bölümü insan idrakini aşan meseleler(Gayb) olmasι hasebiyle insanιn kalbiyle iman etmesi istenir. Gördüğüne herkes inanιr. Mesele göremediklerine „görüyormuş“ gibi inanabilmektir. Tabi ki sadece inanmak yetmez, inandιklarιnι dil ile ikrar etmek de gerekir. Tabi ki bu da öyle sadece belli lafιzlarι belli „sayι bocuklarι“ ile belli sayιlarda söylemekten ibaret değildir. Allah dediğin zaman bu lafιz bütün ciğerlerini doldurmuyorsa eğer bence sayιyι azalt ama söylenen „lafzatullahιn“ içerilere nüfuz etmesini sağlayabilecek tedbirleri almaya bak derim. Zira dil ile zikretmek asla hafife alιnacak bir konu değildir. Ancak tabi ki kelimeler sadece bir dudak faaliyeti olarak kalmamalι. İnsana derin bir şekilde nüfuz etmeli. Hz. Peygamber efendimize aşk ile yazιlmιş bir naat-ι şerif olan ve bizim „mevlit“ diye bildiğimiz o güzelim şiirde Süleyman Çelebi ne kadar da güzel söylemiş:
„Bir kez Allah dese aşk ile lisan,
Dökülür cümle günah mislü hazan.
İsmi pakin pak olur zikreyleyen,
Her murada erişir ALLAH diyen.“
Böyle olmasι halinde insan derin bir iç huzuru bulacak ve mutluluğu yakalayabilecektir. Allahιn varsa başka hiç bir şeyin olmasa ne gam. Allahtan gafilsen dünya senin olsa ne yazar. Onun için Allah insana kalp huzuru, güvenlik ve selâmet bahşeder. İmanιn yeşerdiği toprak parçasι beden ülkesinin başkenti konumunda olan kalptir. O yüzden iman kalplerde yer etmelidir. Ancak sağlιklι bir meyvenin yetişmesi için sadece toprak yeterli değildir. Bunun için su ve güneş de lâzιm. İşte dil ile ikrar bu meyvenin suyu, kalbin dinginlik bulmasι ve esenliğe kavuşmasι ise meyvenin güneşi mesabesindedir. Hal böyle olunca meyve de vadedilen „Cennet“ oluverir, dahasι böyle iman etmeyi başarabilen bir mü`min mahza cennet kesilir. İmanιn mekânι kalp, ifadesi dil, tezahürü ise huzur ve mutluluktur. İmanιn ispat meydanι ise hayatιn tamamιdιr. „Dillerin surura, gönüllerin huzura“ kavuşmasι ancak iman ile olur. İşte Kuràn ayeti bize tam da bunu anlatιyor:
“Bunlar iman edenler ve Allahι zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardιr. Bilesiniz ki gönüller ancak Allahι zikrederek huzura kavuşur.“
Allahι zikretmek için özel törenlere ve özel aletlere gerek yoktur. Zikir zaten „hatιrlamak“ demektir. Yani untmamaktιr. O zaman „Allah varmιş gibi yaşarsa insan“ ancak makbul bir iman yolunda mesafe katetmiş olabilir. Nitekim Yüce Allah Al-i imran suresi 191. ayette bunu anlatιyor: „ Onlar, ayakta dururken, otururken, yanlarι üzere yatarken, (her vakit) Allahι anarlar, göklerin ve yerin yaratιlιşι hakkιnda derin derin düşünürler( ve şöyle derler) Rabbimiz! Sen bunlarι boşuna yaratmadιn. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennemin azabιndan koru!“
2- İman bütüncül olmalιdιr, istisnasι olmaz.
İmanιn bütüncül olmasι demek, iman edilmesi gereken bütün değerlere en ufak bir şüpheye mahal bιrakmadan inanmak ve aynι zamanda iman edilmemesi gerekenlerden tamamen yüz çevirmek ve onlarι kesin olarak reddetmektir. Allahιn emirlerini harfiyyen yerine getirmek yetmez yasakladιklarιndan da aynι nisbette kaçιnmak gerekir. Kitabιn zikrettiği „vahyin bölünmez, parçalanamaz bir bütün olduğu“ gerçeğini hiç bir zaman hatιrdan çιkarmamak demektir. Doğrudan doğruya kaynağιndan bakacak olursak iman edilmesi gereken değerleri parçalamaya kalkιşanlarι Allah azap ile tehdit etmektedir: „ Yoksa siz kitabιn bir kιsmιna inanιp bir kιsmιnι inkâr mι ediyorsunuz? İçinizden bu şekilde davranan birisinin dünya hayatιndaki cezasι „rezil-i rüsvay“ olmaktιr. Kιyamet günü ise azabιn çok daha şiddetlisine çarptιrιlacaklardιr.“ Bakara suresi 85.ayet
İnsanlar doğduklarιnda müslüman olarak yani tertemiz olarak doğarlar. Allah her insana, hissedeceği bir kalp, hakikati görecek bir göz, duyacak bir kulak ve hissedecek bir vicdan ile yaratιr. Yani „temiz bir fιtrat“ ile dünya`ya getirir. Sonra da insandan yaratιlιş amacιna uygun (Ma huliga leh) olarak bir hayat sürmesini ister. Yani „vicdanlι ve merhametli“ olmasιnι ister. Ancak insanlardan bazιlarι bu temiz fιtrata rağmen vicdanlarιnιn üzerlerini kendi geçici keyif ve zevkleri için „kalιn- ince yorganlarla“ örterler. Kimisi o kadar kalιn yorgan kullanιr ki vicadanιn sesi artιk mümkün değil o insanιn kalbine ulaşmaz. İşte böyle kimselere Kuràn „örten, üzerini kapatan“ anlamιna gelen „kâfir““ ismini vermektedir. Zira onlar Allahιn kendisine bağιşladιğι vicdan nimetinin üzerini kapatmιştιr. Kendilerine müslüman dedikleri halde gerek heva ve „hevesleri“ uğruna, gerekse ilkel/ çağdaş „vesenleri ve sanemleri“ için ve hatta gerekse „çağ ve zaman“ bahaneleriyle kitabιn bir kιsmιna itiraz edenleri çok ama çok çetin bir azap beklemektedir. Bunlar dιşardan bakιldιğιnda bazι „ritüeller“ dolayιsιyla müslüman olarak(cenazelerini camiye getirmek gibi) görülebilirler ancak böyle kişilere „mü`min“ deme imkânι bulunmamaktadιr.
Bu konuda yüce kitabιmιzda pek çok ayet bulunmaktadιr. Ancak burada çok çarpιcι bir örnek teşkil etmesi bakιmιndan Kuràn dan iki ayeti daha okumakta fayda görüyorum:
“ Allah ile elçileri arasιnda ayιrιm yaparak Allahι ve elçilerini inkâr edenlerle, „birine inanιr öbürünü inkâr ederiz“ diyerek iman ile inkâr arasιnda bir yol tutturmak isteyenler var ya: işte gerçekten kafir olanlar bunlardιrve Biz kâfirler için alçaltιcι bir azap hazιrlamιşιzdιr. Fakat Allaha ve elçilerine inanan ve onlar arasιnda ayrιm yapmayanlara gelince: Zamanι geldiğinde Allah onlara ödüllerini tam olarak verecektir; çünkü Allah tarifsiz bir bağιşlayιcι, eşsiz bir merhamet kaynağιdιr.“ Nisa suresi 150, 151,152.ayetler
Allahιn makbul kabul edeceği bir iman konusunda bu tür şeylerden sözedilemez. İman asla bir „pazarlιk meselesi“ gibi sunulamaz ve anlaşιlamaz.
Makbul bir iman konusunda aranan 7 şarttan sadece iksini kιsaca özetlemeye çalιştιk. Kalan kιsmι diğer yazιlarιmιzda anlatmaya devam edeceğiz.
Baki Selam ve Saygιlarιmla.
Ömer Erdem
Mainz/Almanya
#