BÖYLE Mİ OLMALIYIZ ? YA DA NİÇİN BÖYLEYİZ ?
Millet olarak müzminleşmiş boşvermişlik, nemelazımcılık hatta kendimize ait olanlara karşı umursamaz olmak illetinden kurtulamıyoruz. Aksine, üzerimize düşmeyen, hatta uzaktan yakından bilgimiz olmayan konularda da ahkam kesmekten,lafazanlık yapmaktan hiç de geri duramıyoruz.Hep bekliyoruz ki , herkes istisnasız kurallara uysun,bu konuda taviz verilmesin ! Yanlış yapana, benim düşündüğüm konularda surumsuzca davrananlara , en ağır cezalar verilsin ! Ancak, "ben hariç olmak üzere ve benim zarar görmeyeceğim şekilde her türlü uygulansın ,haddi bildirilsin,ceza ve ceremesini çeksin..." demek benciiliğini de bir türlü bırakmayı hiç düşünmüyoruz.
Daha ileri gidip , trafik kazalarına karşı gösterdiğimiz komik ve trajik düşünce tarzımızı korumayı da ayrıca bir marifetmiş, ayrıcalıkmış gibi bütün musibetlere rağmen sürdürmeyi yeğliyoruz.Kazaların acı bilançoları önümüze serildiği halde, "Herkese bir şeyler olur , bana bir şey olmaz !... " demek gafletinden uyanamıyoruz. Milletimizin tarihinden ve inancından gelen asil karakterine tamamen ters ve aykırı olan bu illet nereden ve nasıl bulaştı ? Anlamak ve hele anlatması çok zor !...
En kolay ve özellikle ortamını bulduğumuz her zaman tekrarladığımız olumsuz alışkanlıklarımızdan biri de, tenkit tiryakiliğimizdir. Aklımız ersin ya da ermesin, doğruluğuna kanaat getirelim ya da getirmeyelim, hemen yorum ve yargımızı yapar, kolaylıkla sonuca ulaşıveririz. Çözümü ve ya çözümsüzlüğü hiç de derdimiz değildir. Var sa da , yoksa da eteğimizdeki taşları döker, laf dağarcığımızı ortalığa düşünmeden boşaltırız.
İşin aslına gelindiğinde ise, gördüğümüz ve dertlendiğimiz sorunları ilgilisine ve yerine götürmeyi kendimize zul sayar ya da üşengeçlik gösteririz.Çoğunda da , "bir zarar gelir..." uyanıklığına sığınır, "Belki bir zarar gelir,kaybım olur ..." ürkekliğini sırtımızda ağır bir yük olarak taşımaktan da usanmayız.
#