Hak Aramak Marifet Gerektirir
Devlet olarak imzaladığımız ”Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi”nde özgürlükler ağırlıklı olarak yer tutar. Mevcut Anayasamızda (1982) da hak ve özgürlüklere 12-74. maddeler arası olmak üzere, tam 63 madde ayrılmıştır. Temel Haklar; 177 asıl, 18 gecici maddeden oluşan Anayasamızın neredeyse üçte birine tekabül etmektedir. Burada yapılan kıyas sadece sayısal değerlendirmeden ibarettir. İşin özü ve esası bu temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesi, toplumun her kesiminde standart uygulanmasıdır. Diğer bir yönü de, vatandaş olarak haklarımızı kullanma, anlama, görme, yolunu yordamını, sınırını bilme olgunluk ve kapasitemizle doğrudan ilişkilidir.
Hak ve Özgürlükle açılan konumuzun gerçek hikayesine girelim. Olay takriben 1940-1945 yıllarında serhat ilimiz Kars’ın Susuz’un da geçer. Cilavuz Köy Enstitüsünün Birinci kademesinde parasız yatılı okuyan Merdali Ateş, tatillerden birinde köyüne gider. Bu köy, ihtimal ki Kars’ın merkezine veya ilçelerinden birine bağlıdır. Tatil bitiminden bir gün önce erkenden yola çıkması gerekir ki, okuluna akşamdan teslim olsun.
Eskiler bilir, günümüzün aşırı serbestlik ve gevşekliğinin aksine 80’li yıllara kadar öğrencilikte sıkı disiplin vardı. Elli yıl öncesi, devletin her sahasında olduğu gibi eğitimde de orantısız disiplin anlayışı hakim idi. Öyleki, zamanında okula gitmemek ve verilen izine riayet etmemekten çekinmeyen öğrenci yok gibidir. Anne ve babalar da hem öğrencisine, hem de okuluna karşı aynı titizlik ve takipten ödün vermezlerdi. Çoğunlukla yatılı okulların ilk sınıflarındaki öğrencilere gidiş ve dönüşlerinde büyükleri refakatcilik yapmaktaydı. Anlayacağınız, öğrenci çifte sıkı bir takip ve kesintisiz aile büyükleri kontrolü altındadır.
Dönelim tekrar Merdali’nin köyüne. Ama bir aksilik ve sıkıntı var burada. Yola çıkacağı sabah içtiği sütten olacak ki rahatsızlanır, dolayısıyla dönüş yolculuğuna çıkamaz. Öğrencinin izinsiz okula gitmemesi düşünülemeyeceğinden, baba Gülmehmet oğlu Şahali Ateş’i bir telaş alır. Bilindiği gibi bu yıllarda, telefon ve telgraf kıt, taşrada mektuptan başka haberleşme aracı yok gibidir. Çaresiz düşer yollara, ver elini Cilavuz. Garibim, askerde öğrendiği okuma – yazmaya güvenerek arzuhalini yazılı vermek istemiş olacak ki; her nasılsa bulduğu kağıt kalemle kendi tabiriyle ”Eriza” sını yazar. Büyük- küçük harfleri gelişigüzel serpiştirerek kopya kalemle yazdığı dilekçesini katlayarak okul yolunu tutar. Azerbaycan kokan Kars yöresi şivesi ile kaleme alınan dilekçeyi alan okul müdürü (Baş Muallim: Halit Ağanoğlu olduğu bilinir. Kurucu Müdür olup, 1946 yılına kadar görev yapmıştır) bu haliyle kabul etmiş ki, okulun kayıtlı evrakları arasına girmiştir. Safiyetin örneği, yöresinde dillerde dolaşan, haklı şöhrete tabi dilekçemizi bu satırlarımızın altında bulacaksınız.
Dileği, isteği, saygıyı, hak aramayı, demokrasiyi, birlikte yaşama estetiğimizi birbirine karıştırdığımız bir ortamda, masum hak talebinin geçmişten bir örneğini vermek ve paylaşmak istedim. Bunu sadece, vatandaşın her şeyi tereddütsüz, itirazsız kabulüne, çekingenliğine, sindirilmişliğine ve korkutulmuşluğuna yormak büyük haksızlık olur. Burada asıl olan vatandaşlarımızın samimiyeti, vatan ve millet sevgisi, devletinden, milletinden, içinde yaşadığı toplumdan yana olmak arzusudur. Bu bağlılığı, zamanın tektip yönetim anlayışının millet üzerindeki zorlamalarıyla ilişkilendiremeyiz. Ön planda görülmesi gereken, vatandaşlarımızın taşıdıkları, tarihinden miras kalan övgüye layık hasletleridir. Dünden bu güne milletimizin kahır ekseriyetinde bu hassasiyet eksilmemiştir. Geçmişe, özellikle siyasetin çoktan seçmeli olmadığı dönemlerin tarzına özlem duymaya çok uzak durmayı tercih edeceğimden, değerlendirme sadece milletin bakışı bakımından düşünülmüştür.
Dünden bu güne demokraside epey yol aldık, yeterli olmayacağına göre, hala engelleri bol ve çetin geçecek yolculuğumuz devam edecek. Her beklentimiz, her arzumuz bir tarafa, ancak; sokakta, hastanede, yolculukta, okulda, resmi dairede, köyde, şehirde, trafikte, pazarda, toplantıda, camide, tarlada, mitingte, yürüyüşte, seçimde, mecliste, tartışmada, gişe ve banka kuyruğunda, su paylaşımında, mal paylaşımında, haber yapmada, evlilikte, spor sahalarında, maç seyretme ve tezahuratta... velhasıl hayatımızın pek çok sahasında gösterdiğimiz sabırsızlıkları, vandallıkları, vurma, kırma, taşlama, yağma ve talan etme, yakma barbarlıklarını, hele yaralamadan tutun can kaybına kadar giden canice saldırı ve vuruşmaları salt “ hak aramak- hak almak- hakkını korumak- özgürlüğünü savunmak... ” mazeretleriyle izah etmek mümkün müdür? İlkinde görülen samimiyet, tevazu, saygı, masumiyet huzur verirken; yenisindeki hazımsızlık ve enaniyet ise hem içimizi burkuyor, hem de ürkütüyor. Sakin ve sabırlı olmakta fayda var. Herşeye rağmen “geçmişten alacağımız güzel dersler var” diyorum.
......................................................................................................
“ Eriza / Dilekçe”
Cilavuz İşgol Mualliminin Hündür Gatına
Gazebetine, izabetine... İşgol hananızın birinci gademelerinde tahsil eyleyen gedelerden Balam Merdali Ataş sabahın guşluk vahti süt içif, garnı şişif, galat elleyip garap eyledi. Sizden af dileremçi, anın içün işgoluza gelemeyipti.
Gabul gaydiyesinin tezelden yapilmasini irca eyleyerken, iki çüt ellerizden öper , gavağı(nı)zda mil gibin dururam.
Gınan atası
(Tarih öğrenilemedi) Gülmemmet oğli Şah Ali Ataş
( imza)
Anlayacağımız şekilde anlatımı :
Cilavuz Öğretmen Okulu ( Müdürlüğünün) Yüksek Katına
Öncelikle üzülerek ve hoş görünüze sığınıp söylüyorum. Oğlumun zarar görmesini istemiyorum. Okulunuzun birinci kademesinde okuyan (kayıtlı / Öğrenim gören) öğrencilerden oğlum Merdali (Mert Ali) Ataş (Ateş) tatil dönüşü okuluna gelirken sabahın kuşluk vaktinde içtiği sütten dolayı karnı şişti. Elini ağzına götürerek istifra etmesine rağmen rahatsızlığı geçmedi. Sizden af diliyorum, gerçek olarak belirttiğim mazeretinden dolayı okula gelemedi / gelemeyecek. Buna inanmanızı ve oğlumu mazur görmenizi talap ederim.
Mazeretinden dolayı izin verilmesini, kaydının buna göre acele yapılmasını rica eyler (Talep eder / İstirham eder / arzeder) ken, önce ellerinizden öper, karşınızda ( huzurunuzda ) dimdik (Hazırolda / saygı ile ) dururum. (durmayı borç bilirim)
Öğrencinin (Bunun) Babası/Velisi
Gül Mehmet Oğlu Şah Ali Ateş
(imza)
Açıklamalar :
1- Yer: Cilavuz(Kars İli –Susuz İlçesi merkezinin eski adı), bu adla Bucak merkezi iken 1959’da Susuz adıyla
ilçe olmuştur.
2- Cilavuz Köy Enstitüsü: 1937 yılında Eğitmen Mektebi,1940 yılında Köy Enstitüsü olarak açılmış,1946 yılında
Enstitülerin proğramı ve yapısı önemli ölçüde değiştirilmiş ve 1954 Yılında diğer Köy Enstitüleri ile birlikte
kapatılarak “K.K. İlk Öğretmen Okulu” adını almıştır. Günümüzde aynı yerde Kazım Karabekir Anadolu
Öğretmen Lisesi faaliyettedir )
3- Dilekçe 1940’li yıllar ‘da yazılmıştır. O dönemde Okulun adı Köy Estitüsü veya başka adla da olsa,
Halkımızın nezdinde ağırlıklı olarak Öğretmen Yetiştiren Okulllar ” Muallim Mektebi “ olarak
bilindiğinden, sahibi böyle bir hitap şekli kullanmıştır. Sadece dilekçedeki noktalama işaretleri tarafımdan
ilave edilmiştir.
4- Gazebet ine, izabetine : “Çekinerek, üzülerek mazeretimi söylüyorum. Oğlumun mazereti olmasaydı
mutlaka gönderirdim, böyle olmazdı . Oğlum hakkında yanlış düşünmeyin, yeterki zarar görmesin
Eza,cefa ve günahınız...benim olsun, inanınız herşey anlattığım gibidir. Çaresiz kaldım, kızmayınız...”
anlamında kullanılmış olduğu ihtimal dahilinde olan Kars yöresi tabiri. Örnek : Kayseri yöresinde de bir
istekte bulunurken, sevincini ve karşısındakini çok sevdiğini bildirmek için “ Gadanı alayım, gurbanın
olayım..!” tabiri kullanılır, Burada da bu anlamda kullanılmış olabilir(?)
5- Köy Enstitüleri( Öncesi: Muallim mektebi, sonrası: Öğretmen okulu) 1940-1948 arasında 5 yıllık İlkokulu
(İlkMektep) bitiren çocukları (Tercihen köy Çocuklarını) öğrenci olarak almıştır. Birinci Kademe ( ortaokul
kısmı) 2 yıllıktır. İkinci kademe ise 3 yıllıktır.(Toplamı ilkokul üstü 5 Yıl) Birinci kademeyi tamamlayanlar
ikinci kademeye devam ettirilirler. Başarı veya istek doğrultusunda 3.sınıftan itibaren “Köy okulu Muallimi/
Köy İlkokulu Öğretmeni” ve ” Sıhhıye Memuru / Köy Sağlık Memuru ” ve ya “ Ebe ” olarak iki kola
( Bazı Köy Enstitülerinde Sağlık Memurluğu ve Ebelik Kolu açılmıştır) ayrılmak suretiyle mesleklerini
seçmiş oluyorlardı. Görev yerleri özellikle, öncelikle köyler ve küçük ve gelişmemiş kasabalardır.
6- Dilekçe, bir teftiş esnasında Bakanlık(MEB) Müfettişlerince görülüp orijinal bulunduğu için ün kazanmıştır.
Örneği (Elle yazılmış sureti) Bakanlığa götürülmüş, asıl sureti okulun giriş salonuna asılmıştır. Cilavuz öğretmen Okulunda okuyan her öğrencinin, okulla ilşkisi olanların bu dilekçeyi ezbere bildiği söylenir. Ancak, ağızdan ağıza değişikliğe uğramış olacak ki, özde fark olmasa da bazı kelimelerin eklenip/ çıkarıldığı değişik örneklerinin olduğu görülmüştür.
7- Bu dilekçeyi, Erzurum KKEE’öğrencisi iken aynı okulun öğrencisi olan Susuz’lu arkadaşlarımızdan
İlk defa duymuştum. Bildiğim kadarıyla bu arkadaşlarımın ya babaları, ya da kendileri bu okulun eski/ yeni
öğrencileri olmuşlardır. Yanlış ve eksik bilgilendirme, yanlış hatırda kalma ve de bu şekilde anlama
dolayısıyla oluşabilecek kusurlarımızdan dolayı arkadaşlarımdan ve de Cilavuz’lu / Susuz’lu
kardeşlerimizden özür dilerim. Şayet ikaz ve düzeltme bildirimi olursa, memnun olurum.