İbrahim AÇILAN
Yazı-Yorum
UNUTAMADIĞIM BAKIŞLAR
Sıcacık bir yaz günüydü. Isıtan, hayat veren, ama yakmayan, kavurmayan, bunaltmayan, gönül açan bir sıcaklık. O sıcaklık galiba , galiba değil mutlaka o çağrılmadan koşup giden, istenmeden veren, paylaşan insanların eşsiz yüreklerinden geliyordu.
Babam ayakkabı tamircisiydi. Akşam evde doyacağımız kadarını kazandığında minnetle şükretmesini bilirdi diğer bütün esnaflar gibi. O gün de herkes dükkanında çalışmaktaydı. Ben de dükkanın önünde oturuyordum. Yolun ucundan beliren bir genç adam kimsenin dikkatini çekmeden yavaş yavaş ilerliyordu. Tam bizim dükkanın önüne geldiğinde sanki yıldırım çarpmış gibi yere yığıldı ve esnaf yetişesiye kadar üstündeki elbiseleri şuursuzca parçalayıverdi. Yetişen esnaf onu kucakladıkları gibi terzi dükkanına taşıyıp yatırdılar ve ellerini tutarak kendisine daha fazla zarar vermesini önlediler. Sonradan öğrendiğime göre genç adam sara hastası imiş. Biraz yatan genç yavaş yavaş kendine geldi ve kalkıp oturdu. Etrafına “ Bana ne oldu?” der gibi baktıktan sonra bakışları üstüne kaydı. O paramparça elbiselerini görünce dudaklarını öyle bir ısırdı ki…
Babam da gencin başucunda idi. Yumuşacık bir sesle kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini sordu. Genç de anlattı. İzmir’e gidiyormuş. Parası ancak Susurluk’a kadar getirebilmiş ve otobüsten indirmişler o da çaresiz dolaşırken kriz gelmiş ve yıkılmış. Bu yıkılma sadece beden olarak değildi. Zavallı, ruh olarak da yıkılmıştı, ağlamamak için zor tutuyordu kendini. Babam, “ Merak etme” dedi. “Buluruz bir çaresini” ve aç olup olmadığını sordu. Delikanlının dili tok olduğunu söylüyor ama yüzü ve gözleri aç olduğunu haykırıyordu avaz avaz. Yandaki lokantadan yemek getirildi hemen. “ Sen ye” dediler. “Gerisi kolay” ve utanmaması için yalnız bıraktılar delikanlıyı. Delikanlının yemeğe giden elleri onun nasıl aç olduğunu çok iyi anlatıyordu.
Kapının önüne çıktığımızda babam beni çağırıp “ Çabuk eve git” dedi. “ Annen yeni bir gömlek versin, al, gel.” Hemen koştum eve. Zaten kaç gömleği vardı ki babamın. Birisini, ihtimal en iyisini sarıp verdi annem. Ben gelesiye kadar babam o Yunus yürekli esnafı dolaşmış, birinden bir pantolon, birinden bir ceket isteyerek delikanlının kıyafet problemini çözmüştü. İşin en güzeli de daha sonra bir çok defa şahit olacağım gibi hiçbir esnaf ne gönülsüzlük etmiş, ne de sebebini sormuştu. Hepsinin mekânı cennet olsun. “Gerekli” sözü yeterliydi isteneni vermek için. Elbiseler delikanlıya “ Kusura bakma, bunları bulabildik, İnşallah üstüne uyar” sözleriyle verildi ve terzi dükkanında giyinebileceği söylendi. Delikanlı giyinirken babam kahveden aldığı bir tepsi ile esnafı tekrar dolaşmış ve delikanlının yol parasını da toplamıştı. Giyinen delikanlının cebine paralar konmuş ve “ Allah yardımcın olsun” duası ile garajın yolu gösterilmişti. Delikanlı yutkundu, hiçbir şey söyleyemedi ama öyle bir baktı ki… O bakış halâ gözlerimin önündedir, galiba ölünceye kadar da hep orada kalacak. Acaba bir insanın öyle bakmasını sağlayabilmekten daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Hiç sanmıyorum.
#