İbrahim AÇILAN
Yazı-Yorum
MEHMET''İ FATİH YAPMAK
Günümüzde bir salgın başladı maalesef. Herkesin dilinde kendine göre bir tanım ve anlam taşıyor şiddet kelimesi. Her hareket, hatta her söz, her bakış şiddet olarak nitelenmekte, o şekilde yorumlanmakta. Acaba nedir şiddet? Nelere şiddet olarak bakabilir, neleri nasıl değerlendirebiliriz?
Şiddet kelimesinin en çok kol gezdiği yer de ne yazık ki okullar günümüzde. Hiç kimsenin kabul edemeyeceği ve ruh sağlığı pek de yerinde olmayan birkaç kişinin yaptığı davranışlardan bütün öğretmenler sorumlu tutulmakta, eğitme ve eğitimcilere büyük zararlar verilmektedir. Bazı ailelerin de sevme ile şımartmayı ayırt edememeleri yüzünden sınıfta arkadaşlarını rahatsız eden öğrenciye
” Evlâdım, biraz sessiz olur musun? Arkadaşların rahatsız oluyor.” ikazını
yapan öğretmen şiddetçi olarak nitelenmekte, şikayet edilebilmektedir ne yazık ki.
Bunları görünce aklıma ister istemez Fatih Sultan Mehmed Han ile Ak Şemseddin arasında geçtiği rivayet edilen hikaye geliveriyor. Geleceğin Fatih’i küçük Mehmed, “ Eti senin kemiği Allah’ın” sözü ile Ak Şemseddin’e emanet edilir yetiştirilmesi için. Ve dersler başlar. Ama ne var ki küçük Mehmed’in aklı hiç derslerde değildir. Niyeti yoktur ders yapmaya. O ki koskoca II. Murad Han’ın oğludur. Bir hocanın önünde diz çöküp O’nu dinlemek şanına yakışır mı hiç? Başlar hocasını dinlememeye. Mehmed’in de yetişmesi şarttır. Bir derste hocasını dinlemediği an hocasından şaplağı yiyiverir. Dünya başına yıkılır garibin. Ders biter bitmez de doğru koşar babasına, hocasını şikâyet etmeye. Öyle ya ; koskoca Padişahın oğluna bir hoca nasıl patlatabilir şaplağı? Dinler babası sabırla ve “ Peki” der. “ Ben, yarın derste gelir, hocaya gününü gösteririm.”
O gece hiç uyuyamaz küçük Mehmed. Yarın bir olsun hele. Babası gelecek ve hocaya gününü gösterecektir. Ama, bilmediği bir şey vardır. O gece babası ve hocası da görüşmüşlerdir. Ertesi gün erkenden koşar Mehmed derse. Diz çöker hocasının karşısına ve ders başlar. Gözünün biri hocasında ise, biri de kapıdadır geleceğin Fatih’inin. Dört gözle bekler babasının yolunu. Dersin ortasında kapı açılır ve bir hışımla girer içeriye Sultan Murad. Hiddetle “ Hoca, hoca” der. ” Sen kim olursun da benim oğluma tokat atarsın ? “ Küçük Mehmed kendinden geçmiştir mumluluktan. Ama, o da ne? Hoca hiç de yılmamıştır. Babasından daha vakur bir sesle gürleyiverir aniden.
“ Çık dışarıya” der koca padişaha. “ Burası saray değil, sınıf. Burada senin sözün geçmez, Burada benim dediğim olur. “ Ve gösteriverir eliyle kapıyı sultana.
Küçük Mehmed donup kalmıştır olduğu yerde. Ağzını bile açamaz. Görmüştür ve anlamıştır ki, bu hoca diğerlerine benzemiyor. Padişahtan dahi pervası yok.Cezadan kurtuluşun tek yolu vardır : Onun sözünden çıkmamak. Ve çıkmaz da bir daha. Sonunda o çocuk, dünya tarihinin yetiştirdiği en büyük isimlerden birisi, Fatih Sultan Mehmed Han olur.
Düşünüyorum ve iki sualin cevabını bulamıyorum. Acaba, Ak Şemseddin’in uyguladığı şiddet midir? Eğer şiddetse bir çocuk Mehmed’i Fatih yapabilmek için bu şiddete değmez mi?
İbrahim AÇILAN
#