Yavuz Sultan Selim ve Mısır Seferi
Her gün sokak olaylarına, acımasız bir güruhun akıttığı kan ve gözyaşına sahne olan Mısır, asırlarca Osmanlı idaresinde kalmış ve bir huzur ülkesi olarak varlığını devam ettirmişti. Şimdi sizlere Yavuz Sultan Selim'in ve Topkapı Sarayı'nda vazifeli bir kapı ağasının Mısır Seferi öncesinde gördükleri bir rüyadan bahsetmek istiyorum.
Yavuz Sultan Selim’in, Mısır Seferi öncesinde gördüğü rivayet edilen bir rüya, bu sefer emrini vermesine vesile olan mânevî sebepler arasında yer almıştır. Osmanlı müverrihi Hoca Saadettin Efendi’nin meşhur eseri “Tacü’t-tevârih”inin son kısmında, Yavuz Sultan Selim’in hususi hizmetinde bulunan babası Hasan Can’dan naklettiği rüya, Mısır Seferi’nin gerisinde yaşanan manevi atmosferi aksettirmesi ve ona atfedilen ilâhî vazifenin mahiyetinin bilinmesi açısından manidardır. Şöyle ki:
Yavuz Sultan Selim, geceleri pek az uyuyor; âlimlerle ilmî meseleleri müzakere ediyor ve kitap okuyordu. Sırdaşı, nedimi Hasan Can ile yaptığı sohbetler geç vakitlere kadar devam ediyordu. Yine böyle ilim ve ibadetle nurlanan mübarek bir gecenin sabahında Yavuz, Hasan Can’ı huzuruna çağırdı: “Anlat bakalım Hasan, bu gece nasıl bir rüya gördün.” diye sordu. Hasan Can, mahcup bir eda ile anlatmaya değer bir rüya görmediğini söyleyince: “İnsan bütün gece uyur da hiç rüya görmez mi? Çok acayip! Herhalde bir rüya görmüşsünüzdür…” diyerek hayretini dile getirdi. Sultana bir cevap verememenin üzüntüsüyle mahcubiyeti artan Hasan Can, olanlara bir mânâ vermeye çalışıyordu. Aslında o gece sarayda bir rüya gören vardı; fakat bu, Yavuz’un sırdaşı Hasan Can değil, bir başkası, “Kapı Ağası Hasan Ağa” idi.
Hasan Can mahcup bir hâlde huzurdan ayrıldı ve o günlerde Kapı Ağası olan Hasan Ağa’nın yanına gitti. Hasan Ağa, gördüğü rüyanın ağırlığından şaşkın bir hâlde iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Terden sırılsıklam olmuştu. Hasan Can da bu gözyaşlarının sebebini merak etmişti. Sebep, o gece görülen rüya idi. Hasan Can ısrarla rüyayı öğrenmek isteyince, Kapı Ağası Hasan Ağa şunları anlattı:
“Gecenin bir vakti Babüssaade’nin büyük demir tokmakları vuruldu. Kalabalık hâlde gelenler Arap elbiseli, Arap simalı nuranî şahıslardı. Silâh kuşanmışlar, ellerine bayrak almışlardı. Kapının yanında da dört nuranî kimse durdu. Bunların ellerinde birer sancak vardı. Kapıyı vuran en öndeki zatın elinde ise Sultanımızın ak sancağı bulunuyordu. O zat bana dedi ki: “Biz niye geldik bilir misin? Ben de: “Buyurun!” dedim. Bunun üzerine: “Bu gördüğün Resulûllah Efendimizin (sas) ashabıdır. Hepimizi Resul-i Ekrem Efendimiz gönderip Sultan Selim Han’a selâm söyledi ve bize buyurdu ki: “Kalkıp gelsin, Haremeyn’in hizmeti ona verildi.” Gördüğün dört kimseden bu Ebû Bekr-i Sıddık, bu Ömerü’l Faruk, bu Osman-ı Zinnureyn’dir. Seninle konuşan ben ise, Ali bin Ebu Talib’im. Bunu var Sultan Selim Han’a müjdele!.. dedi ve aniden hep birlikte gaib oldular.”
Rüyayı dinledikten sonra hemen padişahın huzuruna varan Hasan Can: “Hünkârım! Arzu ettiğiniz rüyayı bu Hasan kulunuz değil de başka bir Hasan kulunuz görmüştür.” dedi ve Kapı Ağası Hasan Ağa’ya, gördüğü rüyayı Yavuz’un huzurunda anlattırdı.
Rüyayı dinledikçe mübarek yüzü kızaran, gözlerinden sevinç yaşları akan Yavuz Selim Han: “Ey Hasan Can! Sana demez miyiz ki, biz, bir tarafa me’mur olunmadıkça hareket etmeyiz. Ecdadımızdan her biri evliyalıktan nasibini almışlardı. Her birinin nice kerametleri vardır. Fakat biz onlara tam olarak benzeyemedik.” dedi.
Meğer Yavuz Sultan Selim de o gece aynı rüyayı görmüş ve rüyasında, beklediği bir haberin ‘Hasan’ isminde biri tarafından verileceği söylenmişti. Bu mânevi işaretlerle takviye edilen Yavuz: “Hasan Ağa da divanda bulunsun! Tez Mısır Seferi hazırlıklarına başlansın!” dedi ve bu mânevî işaretin ardından 1516 yılında Osmanlı ordusu Mısır seferine çıktı.
Murat Duman
muratduman1973@gmail.com
facebook.com/muratduman1973
#