EYÜP SULTAN HAZRETLERİ’NİN HAYATI - 1. BÖLÜM
Medine-i Münevvere’nin ilk güllerinden olan Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretleri, halkımızın Eyüp Sultan adını vererek gönül tahtını açtığı mücahid bir sahabidir. Allah Resûlü’ne (sas) Medine’de ilk kucak açan sahabelerden olan ve Mescid-i Nebevi içindeki hücre-i saadetleri yapılıncaya kadar Kâinatın Efendisi’ni (sas) evinde misafir eden Ebû Eyyûb’un türbesi, sadece İstanbul’dan değil, yurdun dört bir yanından ve yurt dışından ziyaretçi alan kutsî bir mekândır.
Hazreti Muhammed’in (sas) mihmandarı (ev sahibi) ve güzel İstanbul’umuzun en aziz misafiri olan Eyüp Sultan Hazretlerinin asıl adı Halid, babasının adı Zeyd ve annesinin adı Hind’dir. Ama Araplarda bir şahsı baba ya da oğlunun adıyla anmak âdet olduğundan Ebû Eyyûb (Eyyûb’un babası) künyesiyle tanınır.
Medine’deki Hazrec kabilesinin Neccaroğulları kolundan olan Ebû Eyyûb’un şeceresi incelendiğinde görüleceği üzere, soyu bir kaç göbek yukarda hem baba hem de anne tarafından Hazreti Peygamber’in (sas) nesebiyle birleşmektedir. Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib’in annesi Hazrec kabilesindendir. Ebû Eyyûb el-Ensâri’nin hanımı da Hazrec kabilesinden olup, Ümmü Eyyûb Fatıma-i Hazreciyye olarak anılır. Onun da nesebi birkaç batın yukardan Resûl-i Ekrem’in (sas) soyu ile birleşir. Ebû Eyyûb’un Halid ve Muhammed adlı iki oğlu ile Umre adında bir kızı vardır.
Ebû Eyyûb, Türkler arasında Eyüp Sultan olarak bilinir ve kendisine fevkalâde hürmet edilir. Zira O, Efendimiz’in (sas): “Ashabımdan birisi eceliyle herhangi bir beldede vefat eder ve o beldeye defnedilirse, yarın kıyamet günü, o beldede yaşayanların önderi, sancaktarı, rehberi olarak haşrolunur.” diyerek övdüğü sahabelerindendir.
İlk sahabelerden olan Ebû Eyyûb el-Ensâri, hicretten iki yıl önce Mekke yakınlarındaki Akabe mevkiinde görüştüğü Allah Resûlü’ne (sas) biat etti. Kur’ân-ı Kerim’de, “Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o mü’minlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, üzerlerine sekine indirmiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir (Fetih/18).” ayetinin bahsettiği bahtiyar kullardan oldu. Hanımı Ümmü Eyyûb ile birlikte Müslüman olan Halid bin Zeyd, Ensar arasından İslâmiyet’i ilk kabul edenlerdendi.
Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (sas), İslâmiyet’i anlatma ve yayma gayretiyle meşgul iken müşriklerin baskısı her geçen gün artmış ve dayanılmaz bir hâl almıştı. Hicretten üç yıl önce Allah Resûlü (sas) bir hac mevsiminde Mina’daki Akabe bölgesinde çadır kuran Medinelilerin yanına uğradı, onlara İslâm’ı tebliğ etti. Altı kişinin katıldığı bu toplantıya İslâm tarihinde, Birinci Akabe Biatı denildi. Ertesi yıl on iki Medineli gelerek aynı yerde Resûl-i Ekrem’e (sas) biat etti. Üçüncü yıl ise aralarında Ebû Eyyûb’un da bulunduğu yetmiş üç erkek ile iki kadın, kendi canlarını ve evlâd-ü ıyallerini nasıl koruyorlarsa O’nu da (sas) bütün tehlikelerden koruyacaklarına dair söz verdiler. Resûlüllah’ın (sas) elini tutarak verilen bu sözler, tarihe Akabe Biatları olarak geçti.
Allah Resûlü’nün (sas) Kutlu Hicreti
Müslümanların Mekke’de maruz kaldığı eziyet ve çileye Allah Resûlü de (sas) ortak oldu ve sahabelerle birlikte zorlukları göğüsledi. Bu arada Müslümanlar, birer ikişer önce Habeşistan’a, sonra da Medine’ye hicret etmeye başladılar. Medineli Müslümanlara Ensar, Mekke’den hicret edenlere Muhacir adı verildi. Nihayet Allah’ın izniyle Peygamber Efendimiz de (sas) Miladi 622’de bir nisan günü Medine’ye hicret etti. Medine’de herkes yollara dökülmüş, ağaçların ve damların üzerine çıkmış Kâinatın Efendisi’nin (sas) yolunu gözlüyordu. Hicretle birlikte O’nun (sas) aşkıyla kavrulmuş gönüllerin hasreti sona erdi.
Peygamber Efendimiz (sas), Mekke’den başladığı hicret yolculuğu sırasında 14 gün Medine merkezine yaya olarak yaklaşık bir saat mesafede bulunan Kuba köyünde kaldı. Burada kaldığı süre içinde Kuba Mescidi inşa edildi. Bilâhare Medine’ye teşrif etmek için yola çıktı. İki Cihan’ın Sultanı (sas), yanında “ikinin ikincisi” Sıddık-ı Ekber Hazreti Ebû Bekir (ra) ile Veda Tepeleri’nde görününce, birden ortalığı tarifi imkânsız bir sevinç kapladı. Dillerden dökülen;
Ay doğdu üzerimize Veda Tepeleri’nden
Şükür gerekti bizlere Allah’a davetinden
Ey bize gönderilen Elçi
İtaat edilecek emirle geldin
Geldin Medine’ye şeref verdin
Merhaba ey hayırlı davetçi
beyitleri sevinç gözyaşlarına karıştı. Medine’nin küçük masum kızları; “Bizler Neccaroğullarının kızlarıyız. Muhammed’in (sas) komşuluğu ne hoş komşuluk, onun yakınlığı ve hısımlığı ne mutluluktur.” diyerek Allah Resûlü’nü (sas) istikbale çıkmışlardı. Hazreti Enes’in (ra) ifadesiyle Medine, “Allah Resûlü’nün (sas) şereflendirdiği günden daha aydınlık bir gün yaşamamıştı.”
Hicret, İslâm tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Peygamber Efendimiz’in (sas) Medine’ye hicretinden sonra Müslümanlar, Mekkelilerin işkence ve baskılarından kurtuldu. İslâmiyet’in daha hızlı yayılabilmesi için uygun bir ortam oluştu ve Medine’de İslâm Devleti kuruldu. Allah Resûlü (sas), her alanda bu devletin en önde gelen lideriydi. Böylece Müslümanlar, hem siyasal bir güç olarak ortaya çıkma hem de diğer din mensuplarıyla ve devletlerle ilişki kurma imkânı buldular. Medine’de yaşayan Müslümanlarla Yahudiler arasında Vatandaşlık Antlaşması yapıldı. Hicret, aynı zamanda Hazreti Ömer (ra) zamanında düzenlenen Hicri Takvim’in başlangıcı oldu.
Devam edecek…
Murat Duman
muratduman1973@gmail.com