Var Mısın Yok Musun
Yorgun bir perşembe gününün akşamında öss deneme sınavına girmek üzere dersaneye gittim. Sıkıntılı geçen bir iki saatin ardından, nihayet sınavımı tamamladım. Dersaneden çıkıp üç beş adım attıktan sonra vücudumu yalayıp geçen bir soğuk karşıladı. Hemen ceketime sarınıp, taşımakta zorlandığım çantamla yürümeye devam ettim.
Soğuk, karanlık ve ıslak caddede yol aldım, dişlerine uzun süredir taze bir et değmediği her hâllerinden belli olan köpeklerle birlikte -kimi zaman kaçarak kimi zaman da kovalayarak-. Bir müddet sonra kurtulmayı başardım köpeklerden, kaldırımın kenarından bulduğum üç beş taş parçası yardımıyla.
Kaldırım taşları eklendikçe ekleniyor, yol uzadıkça uzuyor bu soğuk gecede… Her adımımda daha da sessizleşmeye başlayan caddede bir tek trafik ışıklarındaki yürüyen yeşil adamlar kalıyor, bana eşlik eden. Bir de şu kırmızı adamlar olmasa her seferinde yeşil adamların yolunu kesip yürümelerine mâni olan… Soğuk ısrarcı, sırtımı sıvazlamakta… Ve kararlı, yanımdan tek tük geçen arabalar üstümü ıslatmakta…
Giderek etkisini daha da arttıran soğuk titretiyor içimi… Adımlarımda eve bir an önce varabilmenin telaşı var… Parmaklarımın sarkıtlar oluşturarak düşüp kırılmasından korkuyorum… Ben yürüyorum ve tabiat üşüyor. Çöp tenekelerine sığınmış kediler… Düşmanlık umurlarında olmayan kediler ile koyun koyuna yatmış köpekler… Rüzgarın kuvvetini arttırmasıyla titreyip feryat eden pencereler… Isınabilmek için birbirlerine sürtünüp duran yapraklar…
Tabiat üşüyor, ben yürüyorum. Ve nihayet evime varıyorum. Titreyen ellerimle zor da olsa buluyorum anahtar deliğini. Kapıyı açıp hızla atıyorum kendimi içeriye, sobamın yanına…
Yorucu bir günün ardından birazcık televizyon keyfi yapmak hakkım, öyle değil mi? Kendime sıcak bir kahve yapıp oturuyorum televizyonun karşısına. Tv kanalları arasında biraz gezindikten sonra bir program dikkatimi çekiyor. Biraz durup seyrediyorum: Ortada oturan bir yarışmacı… Ve yarışmacının karşısında, önlerindeki mavi kutulara hayatlarında hiçbir şeye saygı göstermedikleri kadar saygı gösteren, onlara kutsalmışçasına muamele yapan yirmi dört insan(!) sureti. Hepsinin gayesi aynı: Hayatlarındaki en değer verdikleri şeye -beş yüz bin YTL’ye- sahip olabilmek, o beş yüz bin YTL’lik mavi kutu tarafından kutsanabilmek -kendilerince-, başıboş hayvanlar gibi delirircesine bağırarak tepinmek, adeta sarhoş olmuşçasına kendilerinden geçip mânâsız el kol hareketleriyle çığlıklar atmak…
Beynim algılamakta zorlanıyor: İyi bir yere gelebilmek için hayatın kıyısında günlerce, aylarca, yıllarca uğraşıp didinen, çalışan, emek veren insanlar ve hayatın orta yerinde hiçbir emek sarfetmeden bir gecede hayatlarını kurtaran(!) insanlar(!)… Ve bir de sanki hiçbir şeyin farkında olmayan, her gece televizyonlarının başında o programı seyreden aileler…
Kumarın yasak olduğu ülkemizde yasaklara aldırmayıp muhtelif kandırmacalarla “eğlence” adı verilerek oynatılan kumar oyunları senebesene çalıyor milletimizin benliğini. Nedendir bizlerin –öğrencilerin- çektiği bunca eziyet? Nedendir dersanelere akıtılan onca para? Nedendir bir yerlere gelebilmek ümidiyle harcanan onca çaba? Boşuna mı acaba bunca emek, bunca sıkıntı, öss derdine feda edilen onca uykusuz gece?..
Niye soruyorum ki bu soruları kendime? Her şey bariz bir şekilde ortada zaten televizyonların her gece patlayan reytinglerinden, öyle değil mi?.. Beyhude kelamlar ediyoruz aslında burada. Haydi, boş verelim her şeyi, kapatalım okullarımızı, emekliye ayıralım öğretmenlerimizi, yakalım kitaplarımızı. Hepimiz koşalım televizyon binalarının kapılarına. Köpekler gibi yalvaralım kalın enseli, koca göbekli televizyon patronlarına. “Para”, “para”, “para” diye satalım kültürümüzü, satalım namusumuzu, satalım kendimizi.
Anlamıyorum… Anlayamıyorum… Tarihin her döneminde böyle miydi acaba insan? Her zaman para mıydı insanlar için en değerli olan?.. Neydi, kimdi sorgulanması gereken; hayat mı, insanlar mı, “yoksa, ‘değer’ kavramının tahtına oturan ‘fiyat’ mı”?
Kahvem soğudu, sobam söndü, saat gece yarısını çoktan geçti. Uyumak istiyorum artık, hiçbir şeyi düşünmeden uyumak. Kapatıyorum televizyonu, ışıkları, gözlerimi…
…
Uyandığımda yeni bir günün sabahında, yüzümde müteessir çizgiler… yine yorucu bir gün, yine soğuk bir gece… yine yorucu bir gün, yine soğuk bir gece… ve yine bir gecede kazanılan hayatlar ve bu hayatların arasında kaybolup giden yorgun ve üşüyen yaşantılar…