Çanakkale Zaferi’nin 95. Yıldönümü
Çanakkale’ye gelen ziyaretçilerin pek çoğu, Vatansever Şairimizin:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı…”
Mısralarında ifade bulan bir Milli Şuur ve Bilinç’ten uzak bir vaziyette, özellikle kızlı erkekli gençlerin fıkırdaşarak, fingirdeşerek, sanki(Keenne)bir turistik gezi yapar Halet-i Ruhiyesi içinde dolaşıp, hatta Şehitliklere Aşk Sloganı yazacak kadar, meselenin anlam ve özünden bihaber(Habersiz)gafil, cahil ve dalalet içinde olan insanlar var.
Çanakkale Zaferi’nin 95. Yıldönümü:
Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devletinin Çanakkale Boğazını ele geçirmeye ve İstanbul'u işgal etmeye yönelik İngiliz-Fransız ortak harekâtına karşı yürüttüğü savunma savaşlarına Çanakkale Savaşları ve neticesine de “Çanakkale Zaferi” denir.
Osmanlı topraklarına karşı böyle bir harekât 1904–1911 arasında İngiltere'de planlandı. Ağustos 1914' den itibaren Çanakkale Boğazı giriş çıkışları kontrol altına alındı. Kasım 1914'te Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında savaş başlayınca plan uygulanmaya başlandı. Kasım-Aralık 1914'te İngilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 2.Ocak 1915'te İngiliz hükümeti Çanakkale Boğazının ele geçirilmesi kararını aldı. (Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill (WC)). 28 Ocak 1915'te Deniz harekâtı kararı verildi. 19 Şubat 1915'de Çanakkale savaşları fiilen başladı. Boğazın dış tabyaları tahrip edildi.
Bombardımana 12 büyük zırhlı ve diğer gemiler katıldı. Deniz savaşının yeterli olmayacağı anlaşılarak çıkarma kararı verildi. Dış tabyaların 19 Şubat'ta tahribi (Toplam 19 top) sonucu İtalyanlar İtilaf Devletlerine meyletti, Ruslar telaşlandı ve İstanbul'un Yunanlıların eline geçeceğinden korkarak 40.000 kişilik bir yardımcı kuvvet göndermeyi teklif etti; ancak, İngiliz ve Fransızlar boğazları Ruslara vermeyi vaat ettiler.
Asıl çıkarmanın 18 Mart'ta olmasına karar verildi. Orta tabyalar sürekli bombardıman edildi, dış tabyalar için karaya asker çıkarıldı. Boğazda mayın arama ve temizleme işi sürekli uygulandı. Neticede, düşman boğazı denizden geçemeyeceğini anlamıştır. Avustralya'dan Kanada'ya kadar sömürgelerden toplanan askerler de savaşa sürülmüştür. Bu gruptan en savaşçı askerler: "Australia and New Zealand Army Corp.", "ANZAK" lardır.
25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşlarının en kanlı muharebeleri başlamıştır. Sabahın erken saatlerinde İngiliz, Fransız ve ANZAK kara -deniz birlikleri, Seddülbahir ve Arıburnu'na, 70.000 kişi ile 109 harp gemisi, 308 taşıt gemisi desteğinde çıkarma yaptı. Aynı anda Fransız birlikleri Kumkale'ye yanıltıcı küçük bir çıkarma yaptılarsa da tutunamadılar.
Arıburnu'na çıkan ve Conkbayırı'na doğru ilerleyen İngiliz birliklerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen karşıladı. Mayıs, Haziran, Temmuz ayları boyunca göğüs göğüse kanlı çarpışmalar oldu. 9 Ağustos ve 20 Ağustos'taki büyük saldırı ve geri püskürtülmeden sonra Çanakkale'yi karadan da geçemeyeceklerini anlayan İngiliz ve Fransızlar Kasım 1915'ten itibaren savaşı sona erdirmeye karar verdiler ve 9 Ocak 1916'da son düşman kuvvetleri de çekildi. Savaş boyunca 300.000 kadar İtilaf Devletlerinden, 250.000 kadar Türk askerinden şehit oldu. 250.000 şehit içerisinde ise kesin olmayan rakamlara göre, tıbbiyeli, Hukukçu, Polis ve Okur -Yazar Şehit olduğu tahmin edilmektedir.
2. TRUVA SAVAŞI MI?
Çanakkale'ye saldıran düşmanların görünen amaçlarının, Çanakkale Boğazı'nı geçip İstanbul'u işgal etmek olsa da asıl gizli amaçları daha başkadır...
İngiliz Deniz Kuvvetleri Lordu Winston Churchill’in, Londra’daki savaş kabinesi toplantısında Çanakkale üzerine yapılacak seferi, ikinci bir Truva Savaşı'na benzetip, eski Yunan Medeniyet ve Kültürünün tek temsilcisi olarak İngiltere’nin, Barbar Türkleri Anadolu'dan atacağını, hatta Orta Asya'ya kadar süreceğini iddia etmiştir.
Truva Efsanesi, Savaş Planına da yansıtılmış ve 18 Mart'ta Boğaza ilk giren, Savaş Gemisi, Eski Yunan(Kadim Yunan)Kültürü'nün temsilcisi sayılan İngilizlerin Queen Elizabeth gemisi, onun hemen arkasında da Truva Savaşı'nı çıkaran Yunan Kralı Agamennon'un adını taşıyan Zırhlı, Bununla birlikte aynı filoda Phaeton(Yunan Mitoloji’sinde; Güneş Tanrı'sı Helios'un oğlu),yine aynı filoda, Euryalus(Yunan Mitoloji'sindeki kahramanlardan biri),yine aynı filoda Arcadian(Yunan Mitoloji'sinde bir dağın adı)gibi isimler takılmış gemilerin burada bulunması tesadüfî değildi. Bütün bunların yanı sıra ne ilginçtir ki; düşmanların saldırısı hezimetle neticelenince, savaş alanından ilk kaçan gemi de yine Agamennon olmuştur.
MİLLİ ŞUUR
Merhum Mehmet Akif ERSOY İstiklal Marşı ve Safahatı yazan şairimiz, İstiklal Marşı’nı Safahat’a almamıştır. O bana değil Ulus(Millet)’uma aittir dediği İstiklal Marşı’nda bizlere aynen şöyle sesleniyor:
“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı…”
Mısralarında ifade bulan bir Milli Şuur ve Bilinç’ten uzak bir vaziyette, özellikle kızlı erkekli gençlerin fıkırdaşarak, fingirdeşerek, sanki(Keenne)bir turistik gezi yapar Halet-i Ruhiyesi içinde dolaşıp, hatta Şehitliklere Aşk Sloganı yazacak kadar, meselenin anlam ve özünden bihaber(Habersiz)gafil, cahil ve dalalet içinde olan insanlar var.
Hâlbuki Çanakkale’yi gidip gezip ziyaret edecek tüm kafilelerin önceden; nereye ve niçin gittiklerini, varlığımızı, vatanımızı ve hürriyetimizi orada kefensiz yatan Şehit Atalarımıza(Öyle ki onların Şahadet Şerbeti içmeleriyle bizler kaimiz.)borçlu olduğumuzu anlatarak, temelde bir altyapı oluşturup, bir Milli Şuur ve biçimlendirme yapıldıktan sonra gezinin gerçekleştirilmesi daha faydalı ve zaruridir.
İyisiyle kötüsüyle bir döneme damgasını vuran Devlet adamlarımızdan merhum Turgut Özal, Milli değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japon’ların Batı’ya meydan okuyan ilerleyişi karşısında,1980’ li yıllarda Japon eğitim sistemine büyük ilgi duyar.
Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir Japon Pedagog Heyeti’ni Türkiye’ye davet eder. Alanında uzman olan bu Japon Heyeti, Ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve araştırma yaparlar. Görüşme ve temaslarda bulunurlar.
Bütün bu faaliyet ve görüşmelerin sonuçlarını takdim etmek üzere, Zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’le birlikte Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkarlar. Eğitim alanında gayet uzman olan Japon Heyeti’nin kararı kısa ve kesindir. Derler ki:
“SİZİN GENÇLERİNİZDE MİLLİ ŞUUR YOK.”
Bu karar; Başbakanlıkta bulunan Türk yetkililer üzerinde bomba tesiri meydana getirir ve büyük bir şok etkisi yapar. Biraz şaşkınlık biraz da hayret içinde:
“Nasıl yani…”diye sorulur:
“Peki, siz Japon’lar, gençlerinize milli şuur verme adına ne yaparsınız? Hangi programı nasıl uygularsınız?”
Bu soru üzerine Japon’lar ilginç, ilginç olduğu kadar da bizim açımızdan acı acı düşündürücü olan şu cevabı verirler: “Biz sizden aldığımız “ AMİN ALAYI”( Osmanlılarda çocuk; kız ve Erkek) 4 yıl,4 ay,4 gün’lük olunca “Âmin Alayı” denen bir törenle eğitime başlatılırdı. Anlaşılan biz Japonlar bunu alarak kendimize uyarlamışız.”ile eğitime giriş yaparız.
İlk eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Kız ve Erkek çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindirir, çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknoloji ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şok olan çocuklarımıza deriz ki:
Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız.” deriz. Daha sonra bu çocukları Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp gezdiririz.
2.Dünya savaşında Atom Bombası ile yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Buraları çeşitli bilgiler vererek onlara gezdirir ve gösteririz.
Atom Bombası ile hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri dehşet verici manzara onların taze hafızalarında hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakır ve yine çocuklara deriz ki:
“Eğer sizler çalışmazsanız, vatanınızı korumaz, Milletinizi sevmezseniz, birlik ve dirlik içinde olmazsanız işte böyle düşmanlarınız, sizin ülkenizi bombalar, yakar, yıkar ve ülkenizi, vatanınızı yaşanmaz bir hale getirirler. Amma çalışırsanız, güçlü olursanız, düşmanlarınız size saldırmağa cesaret edemezler. Vatanınız yücelir, Milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…”
Bu ikinci şokla kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atmış olurlar. Böylece de MİLLİ BİR ŞUUR kazanırlar.”derler. Böyle deyince orada bulunan Türk yetkililerden biri: “İyi de bizim Hiroşima ve Nagazaki’m iz yok ki”der.
Bunun üzerine Japonlar der ki: “Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki gibi değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha etkili ve tesirli tarihi bölgeleriniz var.1. Dünya Savaşı içinde meydana gelen ve bir metre kare’ye altı bin(6.000)mermi’nin düştüğü Çanakkale Zaferi’nin kazanıldığı bu bölge; çocuklarınız ve gençlerinizin şok olması için yeterde artar bile…
Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı ve üstün teknolojiye rağmen Türkler olmazları olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir Zafer kazanıyorlar. İmanın, azmin ve iradenin tekniği yendiğini ispatlıyorlar. Bütün dünyaya meydan okuyorlar.
İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin MİLLİ ŞUUR kazanmalarına yetecek mahiyettedir. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci Çanakkale Savaşları’nın olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir. Daha sonra onlara demelisiniz ki: Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlarınız yine Çanakkale’ye gelirler, Ülkenizi işgal eder ve özyurdunuzda sizlere hür yaşamayı çok görürler. Amma çalışırsanız, birlik ve dirlik içinde olursanız teknolojiyi yakalarsınız. Ülkenizi kalkındırır ve müreffeh bir hale getirirsiniz.
Gençlerinize bunları telkin ettikten sonra, bu Zaferin Destanını en iyi bir şekilde izah eden Mehmet AKİF’i ve Safahat’ını okutmalısınız…”derler.
Bir daha ki yazımda buluşuncaya dek. Kalın sağlıcakla.
***************************
mh_ergin@hotmail.com
hamdullahergin@gmail.com