Deprem, Suç, Yardımlar
Son günlerde bir başka olay gözleri yeniden Sakarya’ya ve 17 Ağustos depremine çevirdi. Sakarya Emniyeti; tefecilik, sahte fatura ve uyuşturucu ticareti yapmakla suçlanan bir gruba operasyon yapınca, bu dava prosedür gereği İstanbul’a geldi. Çünkü bu organize suçlara İstanbul’daki ağır ceza mahkemesi bakıyor. İşte bu davayı açan İstanbul Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş, 2 Mart 2007 tarihli iddianamesinde aynen şunları yazdı:
“Bu şekildeki suçların Sakarya ve civarında oluşmasının sebepleri düşündürücüdür. Ülkemizin en verimli arazilerine sahip olan Sakarya ilinde son yıllarda üretim ve çalışma gittikçe azalmaktadır. Özellikle 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinden sonra insanlar adeta çalışmayı terketmişler, kamu kurum ve kuruluşları ile dış devletlerden deprem yardımı adı altında uzun süre yapılan aynî ve nakdî yardımlar nedeniyle çalışmadan ve üretmeden hızla tüketen bir toplum oluşturmuşlardır.”
Savcı Okumuş’un bu tespitini gözlemlemek üzere Sakarya’ya gittik. Emniyet yetkilileri, Sakaryalı işadamları, Sakarya Üniversitesi’nden öğretim üyeleri ve yerel gazeteciler ile yaptığımız görüşmelerde iki farklı olgu ile karşılaştık. Hem savcının tespitini doğrulayan bazı olaylar var, hem de mafyanın kökünün kazandığı, bir tek faili meçhul dosyanın kalmadığı yeni bir şehir...
Aslında Sakarya’daki son gelişmelerin en önemli aktörü il emniyet müdürü Mustafa Aydın. 1999’da bir süre Ankara’da Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı olarak görev yapan Aydın, 2002’den beri Sakarya Emniyet Müdürü. “İstihbaratçı” kökenli bir polis müdürü olan Aydın, Sakarya’dan önce üç yıl görev yaptığı Samsun’da da organize suç gruplarının üzerine şiddetle gitmesiyle tanındı. Hatta Samsun’da iken bu sebeple zamanın koalisyon ortağı bir partinin milletvekilleri ile takıştı. İşte böyle bir profil çizen Aydın, Sakarya’ya gelince bu sefer buradaki grupları zapturapt altına almış. Sakarya Emniyeti’nde görüştüğümüz Aydın, önümüzdeki 1 Nisan günü itibariyle 38 yıllık polislik mesleğini noktalayıp emekli oluyor. Geride mafyanın artık olmadığı, en azından sindiği bir Sakarya bırakarak…
Bir yetkili, “Aslında Aydın’ın Samsun’da çökerttiği gruplar Sakarya’dakilerden daha güçlü, üst seviyede politik ilişkileri olan şebekelerdi. Sakarya’dakiler göz önündeki sokak mafyası olunca bu kadar ilgi çekti.” diyor. Peki, Sakarya’da Aydın ne yapmış? Beş yıl içinde burada “kıskaç”, “makas”, “tünel”, “perçin”, “atlas”, “şafak”, “kelebek” isimleri verilen operasyonlar olmuş. Esnaf odaları, fırıncılar odası başkanları, mafya olarak bilinen grupların elebaşları başta olmak üzere pek çok yerel güç odağı gözaltına alınmış, bunların bir kısmı cezaevine girmiş. Sakaryalı bir gazeteci, “Burada bazı oda başkanları Emniyet dinler korkusuyla hâlâ cep telefonu kullanmıyor.” bilgisini veriyor.
Savcı Nazmi Okumuş’un iddianemesine konu olan operasyon, 2006’nın kasımında yapılmış ve Kelebek adını taşıyor. Bu organize suç operasyonuyla gözaltına alınan kişi sayısı 400. Peki Sakaryalılar savcı Okumuş’un tespitini nasıl karşılıyor? Sakarya’da Emniyet yetkilisinden işadamına, sokaktaki vatandaşa kadar herkesin üzerinde birleştiği nokta, buranın İstanbul’un arka bahçesi olma özelliği. Emniyet yetkilisi bunu, “Sapanca’nın düzlüğünde her gün bir ölü bulursunuz. Çünkü arabanın arkasına koyduğu cesedi getirip buraya atıyor.” sözleriyle anlatıyor. Sapanca, Akyazı, Düzce üçgeni bir anlamda bu cesetlerle meşhur oldu.
Örneğin Sakarya’da Jandarma 2006 yılında 600 bin kök hint keneviri yakalamış. Bölgede yüksek miktarda ekildiği anlaşılan hint keneviri esrarın ana hammaddesi. Bu kadar hint kenevirinden asgari 60 ton esrar üretmek mümkün. İstanbul’daki olan bazı suç şebekelerinin karargâhları burada olduğu için bu ekim faaliyetinin de İstanbul’dan yönetildiği kanısı yaygın. Bir Sakaryalı, “İstanbul’da hırsızlık yapan gelip burada saklanıyor. Gebze’de bir yere kaçamaz. Ama Adapazarı, Hendek, Akyazı, Sapanca gizlenmeye müsait yerler.” diyor.
Sakarya insan yapısı itibariyle de ilginç bir şehir. Çünkü burada tam 17 ayrı dil konuşuluyor. Çerkezler, Abazalar, Tatarlar, Karadeniz kökenliler, Doğu kökenliler, Manavlar başta olmak üzere 17 ayrı dilin oluşturduğu 17 ayrı alt kültür var. Nüfusun yüzde 50’si Karadeniz bölgesinden. Karadeniz’den Sakarya’ya yaşanan bu dalgada, ağırlıklı bir kriminal damarın varlığı da Emniyet yetkililerinin gözünden kaçmamış. Zaten Karadeniz’e kıyısı olan Karasu ve Akyazı ilçeleri, özellikle 1980’li yıllarda silah kaçakçılığı güzergâhındaydı.
Sakarya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ali Seyyar’ın Savcı Okumuş’un tespitine ilk tepkisi şöyle oluyor: “Başka illerde oluşmuş daha büyük suç şebekeleri var. Ama oralarda deprem olmadı.” Ne var ki branşı “sosyal politika” olan Prof. Seyyar’ın şu analizi savcıyı destekler cinsten: Depremden sonra Sakarya sosyal yardımlarda Türkiye çapında ikinci, asfaltlamada ise birinci oldu. Seyyar’a göre bunun sebebi, Türkiye’de sosyal yardımların şeffaf olmaması. Ona göre özellikle Türkiye’de yapılan belediye yardımlarında hiçbir kritere uyulmuyor; dolayısıyla adeta devlet yardımına bağımlı yaşayan yeni zümreler oluşturuluyor: “Halbuki maddî yardım istihdam sürecine katılım sağlanana kadar geçici süre ile olmalı. Mesela bir Avrupa ülkesinde fert başına düşen millî gelirin yüzde 40’ının altında geliri olan kişi yoksul kabul ediliyor. Geliri bu yüzde 40’a ulaşacak kadar devlet yardımı ile tamamlanıyor. Bu, emek piyasasına kazandırılana kadar şartlı bir yardım. Ama hiçbir şekilde iş gücü niteliği olmayanlara süresiz yardım yapılıyor.”
Prof. Seyyar’ın vurguladığı bir diğer önemli konu, Türkiye’deki sosyal hizmetler uzmanı eksikliği. “Türkiye’deki sosyal hizmetler uzmanı sayısı 2 bini geçmez ve bunlar yetiştirme yurtlarında oturuyorlar.” diyor. Peki deprem insanları nasıl etkiledi? Buna “Elbette deprem insanların psikolojisini sarsıyor. Ama esas sorun devletin depremden sonra sosyal rehabilitasyon tedbirleri almamasıydı. Savcı bir kabahat arıyorsa bunu vatandaşta değil, devlette aramalı.” cevabını veriyor.
Yakın zamana kadar Sakarya Genç İşadamları Derneği Başkanlığı yapan işadamı İbrahim Uysal, “Depremle birlikte 20-30 yıllık birikimlerini kaybeden müteşebbisler oldu. Ama çoğu gene eski haline geldi. Türkiye genelinde banka mevduatları incelendiğinde Sakarya ön sıralarda.” diyor.
Gerçekten de örneğin Zirai Donatım’ın depremde hasar gören fabrikası altı yıl boyunca çalışmamış. Ama 800 civarında işçi düzenli olarak maaşlarını almış. Bir süre önce işadamı Mustafa Nurdoğan’ın satın aldığı ve şimdi Başak adını taşıyan fabrika 400 civarında işçiyle ancak bu sene üretime geçmiş. İşadamı Nurdoğan, aynı zamanda meşhur Arma Filtresi ve Federal Elektrik’in sahibi…
Peki 300 bin nüfuslu Sakarya’da nasıl oluyor da 40 bin kişi icralık oluyor? İbrahim Uysal’a göre bunun önemli sebeplerinden biri depremden sonra alınan kredilerin geri ödenmesinde yaşanan sorunlar. Sakarya Genç İşadamları Derneği Başkan Yardımcısı Hakan Alaçam ise, “Depremden sonra Yalova ve Kocaeli daha çabuk toparlandı, Sakarya devlet yardımlarında sanki biraz ötelenmiş oldu. Ama ona rağmen birinci, ikinci, üçüncü organize sanayi bitti. Dört ve beşinciyi aynı anda yapma projesi var.” diyor.
Son olarak üst düzey emniyet yetkilisinin şu sözünü aktaralım: “Uyuşturucu açısından İzmit, Bolu ne ise Sakarya da o. Hint keneviri ekimi Türkiye’nin her tarafında yaygın. Hatta bazı illerde kontrol edilir gibi değil.”
Kaynak: Aksiyon