Aşkın Ardından Kalem Parçları
Havalar henüz yavaş yavaş ısınmaya başlmıştı, ancak geceleri halen serin oluyordu, hafiften esen rüzgâr biraz titretiyordu çenemi. Hiç sevmediğim sıcakları, sımsıkı tutunduğum iple çekiyordum.
Havalar henüz yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Gündüzleri üzerime kalın birşeyler giymeme gerek yoktu. Gündüzleri bu yüzden seviyordum. Koca şehrin en işlek araç girmeyen caddesindeki tüm banklar doluydu, bankaların para çekme makinalarının önündeki kuyruklar gibi. Ama herkes yürüyordu, ben oturacak yer arıyordum, karnım biraz aç, cebimde banknot büyüklüğünde üzerine notlar aldığım kağıtlar; ama param yoktu, 5 kuruşum bile yoktu.
Havalar henüz yavaş yavaş ısınıyordu, benim havam paraçlı bulutlu. İşim gücüm, yapılacak şeyim çoktu, ama bomboştu içim, cebim kadar boş. Yastığımdaki yerin kadar boş. Birazcık nefretli düşüncelerim vardı beynimde, mesela "Yağmur yağsın herkes ıslansın" gibi... Ben tanıdığım ben değildim, sen de tanıyamazdın beni. Boş bulduğum bir bankın tam ortasın oturdum, yanıma kimse gelip oturamasın diye. Sen bile gelsen, sen bile ayakta kal diye yani. Kısacası, neye dönüştüğümün bile farkında değildim.
Havalar henüz yavaş yavaş ısınıyordu. Sen ellerin olun, ben o köylü çocuğun hikayesini yazdım. Sen gittin, ben olduğum yerde saydım, aynı yerleri karaladım, kalemimi kıramadım. Ne senin ne de şiirlerimin yadigârı kalemimin yenisini bulamadım. Ne buldun o cenaze suratlı herifte, bir türlü anlayamadım. Yürüyen, yolda dikilip karşılaştıkları arkadaşlarıyla sohbet eden insanları izledim, okuldan kaçan öğrencileri, el el tutuşup yeni gelen baharın ve aşkın keyfini çıkaran sevgilileri izledim. Hiç bir şeye anlam veremedim. Başım iki avucumun arasında kara kara düşünürken, neyi düşündüğüme bile kanaat getiremedim.
Havalar henüz yavaş yavaş ısınıyordu. Cam buğusna aşk yazanlar, güzü bekleyeceklerdi, ben ise camları temizlemiyordum artık. Şehrin üzerindeki pis havanın yağmurla cama bıraktığı lekeler umrumda değildi, balkonu pisleyen kuşlar da umrumda değildi. Ben sadece yaz gelsin diye bekliyordum, senin çıkıp gelmeni ümit etmiyordum, öyle bir beklentim yoktu. Sadece biraz "belki"ler yanıp sönüyordu kafamın içinde. Odamı dğıtıyor, bulaşıkları yıkamıyordum.
Havalar henüz yavaş yaaş ısınıyordu. Ben, hergün aynı caddedeki farklı farklı banklarda oturuyor, insanları izliyormuş gibi yapıyordum kendime. Oysaki, o köylü çocuğun hikayesinde seni ve kendimi anlatıyordum bilinçsizce. O kalemi kırıp atamıyordum, yenisini alacak param yoktu işte.
Havalar iyiden iyiye ısınmıştı, mayısın sonu gelmişti. Sen yoktun, adın bile yoktu, o köylü çocuk da yoktu, o caddede oturan ben de, o cadde de, o banklar da yoktu. Aslında, bu hikye gerçek olsaydı belki güzel olurdu, umutlarımı yazardım belki bu defa. Ama senin sûretin bile aklımda yoktu. Öylece bir "sen" uydurdum kendimce. Her kimsen kusuruma bakma, anla beni işte...
26.05.2009
#