Gazze Düşerse
İsrail terör devleti Müslümanların gafletinden yararlanarak çöreklenmiş kendine vaad edildiğini düşündüğü topraklara. Yıllardır en vahşi zulmünü icra ediyor. Zulüm zulüm oldu olalı böyle zulüm görülmemiştir. Kişi suç işlemiştir hırsını alamamışsınızdır. Çok kızmışsınızdır, psikolojiniz bozulmuştur yapmışsınızdır bir işkence eh diyelim hadi yaptın bir zalimlik, bir defa ile bir şey olmaz diyelim. Kandıralım kendimizi. Kapatalım gözlerimizi güneşe doğru. Ama ya daha sonrası. Vahşet önce adi, iğrenç görüntüler ile başlarken, kollarını kırarak savunmasız gençlerin;(Kahpece Allah’ın kitabı Tevrat ı tahrif edip, işkenceyi hahamlarınızın isteği doğrultusunda kitabınız dediğiniz uyduruk vahşet kitabına dönüştürürken) ibadet maksadı ile azgınlıklarınız azgınca artmaya başladı yıllar yılı. Dur diyebilecek cesur yürekler olmadığı için.
Hepinizin bildiği gibi Hıristiyanlar tekrar geldiklerinde Osmanlı’nın düşüşü ile birlikte utanmadan Selahattin Eyyubi’nin mezarını tekmeleyip “Bak Selahattin biz geldik” diyebilmiştir. Ölü bir kişinin mezarını tekmeleyerek. Bu davranış aslında haleti ruh iyenin en somut göstergesidir. Kin in hiç bitmediğinin ve sürekli canlı tutularak nesillere aktarıldığının bir hesaplaşmanın zamanı geldiğinde mutlaka yapılacağının bir göstergesi. Selahattin Kudüs ü fethederek kesinlikle herhangi bir zalimlik yapmadığı gibi tamamen ibadetlerinde özgür bırakarak; Yahudi ve Hıristiyanları rahat ettirmiştir.
Dinlerini özgürce yaşamalarına izin vermiş, ibadethanelerinin kapılarını ardına kadar açmıştır. Osmanlı’nın çöküşü ile birlikte Gazze düşmüş Yahudi zulmü baş göstermeye başlamıştır. Daha sonra Hamas düşen bu kaleyi tekrar canlandırmış; uyanışın fitilini ateşlemiştir. O yüzdendir ki İsrail tüm gücü ile Gazze ye yüklenmektedir. Ve istemektedir ki Gazze sürekli kendilerine boyun eğsin. Gazzenin düştüğü gün Osmanlı da düşmüştü. Gazze tekrar canlanmış ve insanlık kendini bulmaya başlamıştır. Gazze’nin yeniden kaybedilmesi, insanlığın bittiği, tükendiği gün olacaktır. Gazze düşerse biz düşeriz, kaybederse biz kaybederiz.
Mazlumun zalimden hesap soracağı gün zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır. Elbet mazlumun gözyaşı, zalimin zulmünü boğacaktır. İnsanlıktan zerre miktarı nasipsiz vahşiler, yaptıklarının karşılığını bir gün mutlaka alacaklardır.
Hangi adil savaş hukukunda yazar kundaktaki mazlum yavruyu en ağır yasak bombalarla katletmeyi. Hangi vicdan kabul eder yaşlı ananın fosfor bombaları ile evinde öldürülmesini. İnsanlığın yazdığı bir bölümü var mıdır bu vahşi davranışları. Alçakça masumlar öldürülmektedir Gazze’de, çoluk çocuk yaşlı kadın gözetmeksizin. Bu vahşetin asıl sebebi boyun eğmemektir zalimin zulmüne. Ayaklar öpülmediği için reva görülmektedir bunca vahşet. Sahipsiz bırakılmak istenmektedir Gazze halkı vakarla duran Hamas a tam destek verdiği için. İşbirliği yapmamak Siyonistlerle suç sayılmıştır.
Ne ki; yıllar yılı işbirliği yapmış olan Yaser Arafat son dönemlerinde Hamas a karşı savaşmayı reddettiği içlin hunharca günler boyu ev hapsinde tutulmuş en sonunda hizaya gelmeyeceği düşünülerek zehirlenmiş ve yerine satılmış bir Abbas getirilmiştir, Adına Filistin Devlet Başkanı sıfatı takılarak. Her aklı erenin şunu çıkartabilmesi gerekir ki Filistinliler bütün şahsiyetlerini terk etseler ve tamamen İsrail vahşilerine teslim olsalar bile yine de Siyonistler tatmin olmayacak ve tüm Filistinliler ortadan kaldırılıncaya dek katliamlarını sürdüreceklerdir. Zalimin zulmü kesinlikle zillet içerisinde yaşayarak, aman dileyerek sonlandırılamayacaktır.
İşin en güzel ve en üzücü tarafı ise şudur. Siyonistlerin zalimce vahşetlerini sergilediği her an her saniye insanlıklarını kaybetmemişler tarafından nefretle karşılanmakta ve dünyanın her yerinde büyük protestolara sebep olmaktadır. İsrail Gazze’ye bomba yağdırdıkça maşeri vicdanları sızlatmakta ve her geçen gün insanlığın uyanışına vesile olmaktadır. İnsanlık zulmü bizzat göre göre kendine gelmektedir. Unutmamak lazım ki güneşin doğacağı vakit karanlığın en koyu olduğu vakittir. En üzüntü verici olan düşünce ise bütün bu vahşetin sorumlusunun içimizdeki beyinsizler tarafından Hamas olduğu düşüncesidir. Güya Hamas yaptığı tenekeden füzeleri İsrail e fırlatmasa İsrail gazaba gelmeyecek ve kimsecikleri öldürmeyecektir. Sanki Hamas yokken Filistinli insanların kolları bacakları kırılmıyor Kutsal addettikleri uyduruk Tevrat ın öğretilerini uygulamaya koymuyorlarmışçasına bütün olanların suçu ahmakça Hamas’ a yüklenmeye çalışılmaktadır. Şayet öyle olsaydı bugün Hamas arkasında bir tek Filistin li destekçi bulamazdı. Ölmek, öldürülmek, durup dururken hiç kimsenin arzu edeceği bir gerçeklik değildir.
İsrail aleyhinde boykot kampanyaları internet sitelerinde en hızlı bir şekilde gezinmekte ve insanlar uyandırılmaktadır. Boykot, şuurla hareket, başkasına özenti yerine iyiyi kendimizin yapma çabası katliamlarını acımasızca sürdüren İsrail’i dize getirecek çok önemli unsurlardan biridir.
Şunu unutmamak lazım ki şu an güçsüz olan Filistindeki yiğitlerin attığı üç beş tane (ki o roketlerin bir tanesi düştüğü yerde küçücük bir çukur açabiliyor ve bir İsrailli siyonist i öldürebilmesi için ancak Siyonist in tam kafasına düşmesi gerekmektedir ki canını alabilsin.) roker vahşi siyonistlerin ödünü patlatmaktadır. Güçlü bir Filistin in olduğunu ve gerçek manada savaşabileceği tankı, topu, tüfeği olan bir ordusu olduğunu hayal etseniz; İsrail’in kuzu gibi ellerini bacaklarının arasına kıstırarak oturduğu günü de görmüşüz demektir. Bunun yolu ilk Filistinli işbirlikçileri beyinlerinin düzelmesinden sonrada biz kardeşlerin beyinlerinin düzelmesinden geçmektedir.
Canı gönülden umut ediyoruz ki Hz. Ali’nin dediği gibi “Mazlumun zalimden hesap soracağı gün, zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.”
Ve zalimler için yaşasın cehennem…
Affınıza sığınarak buraya iki önemli yazarın iki önemli yazısını koymak istiyorum. Tüm gayretlerimizle Filistinli kardeşlerimizin yanında olmak, dualarımızla destek vermek ve Gazze’nin düşmemesi dileği ve umudu ile Allah’a emanet olunuz.
Hamas'a selam, direnişe devam!
Hakan Albayrak
Gazze'de kan gövdeyi götürüyor. Siyonist vahşet ayyuka çıktı. Öyle ki, pek çoğumuz “Bu kan dursun da nasıl durursa dursun, gerekirse İsrail'in istediği tavizler verilsin” deme noktasına geldi. İsrail'in yapmaya çalıştığı da tam olarak bu işte: Acıları dayanılmaz hale getirerek Gazze'ye ve Gazze'nin şahsında İslam ümmetine diz çöktürmek!
Dün bir HAMAS temsilcisiyle görüştüm. Dedi ki: “Gazze'nin maruz kaldığı büyük felaket dayanılır gibi değil, ama ne olursa olsun direnişten vazgeçemeyiz. Başımıza gelenleri zafer yolunda ödenmesi gereken bir bedel olarak görüyoruz. Allah sabrımızı arttırsın.”
Gazze halkını havadan, karadan ve denizden bombalayan, kıyıda-kenarda sahipsiz bulduğu evlere baskınlar da düzenleyen, fakat HAMAS'a bağlı İzzeddin Kassam Tugayları'nın mevzilendiği sokaklara girmeye cesaret edemeyen, HAMAS'ın askeri varlığına ciddi bir zarar veremeyen, İsrail'e yönelmiş Kassam roketlerinin önüne geçemeyen, üstelik mücahitler karşısında ağır zayiatlar veren korkak Siyonist katiller sürüsü, Gazze halkının ve İslami direnişin çelikten iradesi karşısında er veya geç un ufak olacaktır inşaallah...
Sivillere yönelik mezalimin en uç noktaya ulaşması bir zaaf işaretidir. Cephede başarısız olan İsrail, bu başarısızlığını 'sansasyonel' bir katliamla unutturmaya çalışıyor. Aklınca, olmayan şerefini kurtarmaya çalışıyor bu katliamla. Ne yaparsa yapsın, bombardımana başlarken ilan ettiği hedefe ulaşamadan (HAMAS'ı çökertemeden) def olup gidecek Gazze'den. Tıpkı 2005'te def olup gittiği gibi.
HAMAS lideri Halid Meşal, İsrail'in ileri sürdüğü ateşkes şartlarını tabii ki reddetti. Reddetti, çünkü İsrail 'HAMAS kendini feshetsin, Filistinliler şanlı direniş yolunu terketsin, şeref ve haysiyet mücadelesi sona ersin' diyordu. “HAMAS'ın silahsızlandırılması” şartı bundan başka bir anlama gelmiyordu. Gazze'de yaşanan büyük trajedi karşısında bağrına taş basıp Gazze'nin mutlu yarınları için İsrail'den gelen ahlaksız teklifi reddetme cesaretini ve basiretini gösteren Meşal'e selam olsun.
Gazze'nin kanı oluk oluk akıyor... Akan kan hepimizin kanı... Acılar içinde kıvranıyoruz... Ama direnişin ve şehit kanlarının celbettiği ilahi bereketi gördükçe umudumuz kamçılanıyor. Müslüman halklar, üzerlerindeki ölü toprağını atıp Gazze için ayağa kalkıyorlar. İsrail'e öfke öyle büyük ki, bugüne kadar İsrail'i rahatsız edebilecek her türlü söylem ve eylemden ısrarla kaçınan yönetimler bile, o öfkede boğulmamak için (yahut sabırları gerçekten taştığı için) milletin hassasiyetlerine uygun tavırlar sergilemeye başladılar. Göreve geldiği günden beri İsrail'le restleşmekten kaçınarak 'mutedil' bir lider profili çizmeye çalışan Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'in bütün Arap liderlerini İsrail'le ilişkilerini kesmeye çağırması çok önemli bir gelişmedir. Hele korkaklığı, acizliği, basiretsizliği ve ferasetsizliği ile tebarüz etmiş olan “Arap Birliği”nin dünkü zirvesine Halid Meşal ve diğer HAMAS liderlerinin de davet edilmesi (dolayısıyla İsrail'in HAMAS'ı marjinalleştirme siyasetinin geri tepmesi, asıl marjinalleşenin Mahmud Abbas olması) devrim hükmünde bir gelişmedir. En büyük gelişme ise, Türkiye'nin İsrail'le askeri işbirliği anlaşmalarını yırtıp atması ve İsrail'e verdiği askeri ihaleleri iptal etmesi olacaktır. İsrail basınına göre Siyonist rejimin en büyük korkusu bu. “Askerler bizden yana, fakat AK Parti hükümeti halkın tepkisi üzerine askeri ihaleleri iptal edip -ve bundan sonraki ihalelerde boykot uygulayıp- İsrail'i büyük maddi zarara uğratabilir” diye korkuyormuş Siyonistler. Korktukları başlarına gelir inşaallah..
* * *
“İsrail'in kadim dostu Türkiye” imajına darbe vuran her miting, Siyonist canilerin yüreklerine korku salıyor. Mitinglerde yükselen öfkeye paralel olarak Başbakan Erdoğan'ın da üslubunu giderek sertleştirmesi, İsrail'in ödünü koparıyor. Kimse “Gazze için bir şey yapamıyorum” demesin. İstanbul'daki İsrail Konsolosluğu kuşatmasına katılmak yahut ülke çapındaki mitinglere iştirak etmek İsrail'in yüreğine korku salmaktır... Gazze'ye moral destektir...
Yarın Ankara Sıhhiye Meydanı'nda İsrail'i lanet ve Gazze'yle dayanışma mitingi var. Ankaralılar bu mitinge katılmayı farz-ı kifaye değil farz-ı ayın gibi görsünler. Herkes hiç değilse kendi şehrindeki mitinglere katılmayı farz-ı ayın gibi görsün. “Onlar bombalıyor, biz sadece slogan atıyoruz. Slogan atmanın Gazze'ye ne faydası var?” diyenlere kulak asmayın. Mekke'de bütün silahlar müşriklerin elindeydi. Zulme karşı çıkan müminler sadece kelime-i tevhid ve tekbir getirerek yürüyorlardı. Bir araya gelip “Lailahe İlallallah” ve “Allahu Ekber” demek başlı başına bir eylemdir, bir iştir, bir gayrettir.
Gayret bizden, tevfik Allah'tan.
Hakan Albayrak
Yasin Aktay
17 Ocak 2009 Cumartesi
İsrail'in başarılı olduğu tek konu: Sivil katliamı
İsrail'in 21 gündür devam etmekte olan saldırılarının hedeflerini kendisi açısından bile bir mantığa dayandırmak gittikçe daha fazla zorlaşıyor. Üstelik son yazımızda bu dur durak bilmeyen saldırganlığıyla, sınır ve etik sınırları tanımayan acımasızlığıyla, elindeki teknolojik imkânların küstahça gösterileriyle bir şeyleri gösterme, bir şeyleri kanıtlama çabasında olduğu yönündeki tahminimizi bile giderek anlamsızlaştıran bir gidişatı var savaşın.
Bu savaşa başlarken İsrail önüne çok net birkaç hedef koymuştu. 1. Hamas'ın etkinliğinin tamamen kırılması, mümkünse bitirilmesi. 2. Gazze'deki füze veya roket gücünün bertaraf edilmesi. 3. de terörün altyapısının tamamen çökertilmesi. Bütün bunları sadece birkaç günlük operasyonlarla halledebileceğini düşünüyordu İsrail. Oysa 21 günün sonunda bu hedeflerin hepsine başladığı günkünden çok daha fazla uzaklaşmış bulunuyor.
Hafta sonu Hüsnü Kılıç'ın girişimiyle başlatılan ve "İstanbul'dan Golan'a Ben de varım" konvoyunun Şam'daki durağında, girişimcilerden bir grupla görüşen Hamas liderlerinden Muhammed Nezzal büyük bir özgüvenle İsrail'in ilan ettiği bütün bu alanlarda alabildiğine başarısız olduğunu ve her geçen gün yenilgiyi kabul etmesinin gittikçe daha bir zorlaştığını anlatıyor.
İsrail'in Gazze yenilgisi, 2006'daki Lübnan yenilgisinden de daha acı olmaktadır, çünkü Gazze çok daha "kolay lokma" görülüp öyle ilan edildiği halde yutulmasının kesinleşen zorluğu hatta imkânsızlığı İsrail'in bütün sözde karizmasını tam bir travmaya maruz bırakacak görünüyor. İsrail bu gerçeği bir türlü kabullenemediği için, bu gerçeğin açığa çıkmasını geciktirmek için başarılı olduğu tek alana daha fazla yükleniyor. O da masum, silahsız, kendini koruyamayacak durumda olanların öldürülmesi. "Bu alanda gerçekten çok başarılı" derken Nezzal, savaşın acılarından neşet eden ironiyi anlamlı bir mahcubiyetle ifade ediyor. "Bu başarı ahlâki bir hezimetin de ta kendisidir!"
Nezzal, savaşın Hamas'ın örgütsel yapısına hiçbir zayiat vermediğini anlatıyor. Ayrıca halkın gözünde Hamas sevgisi her geçen gün daha fazla büyümektedir. Halk ile Hamas'ın arasının bu saldırılarla hiç de açılmadığı görülmektedir. Bunca saldırıya rağmen, Gazze'deki füze gücü yok edilememiş sadece dün Gazze'den İsrail hedeflerine 30 roket atılmış.
Buna mukabil, İsrail'in başarılı olduğu tek alan, teknolojinin verdiği imkânları değerlendirerek yapabileceği en iyi şey çoğu çocuk ve kadınlardan oluşan sivil katliamları ile şehrin altyapısının tahrip edilmesi oluyor. Fosforlu, misket bombalarıyla, hastaneleri, mezarlıkları, yardım konvoylarını, ambülansları, sığınma evlerini bombalayarak bir savaşta en dokunulmaması gereken noktalara saldırarak toplu ölümleri başarıyor. Bütün bu başarılar açık bir akıl yitiminin, açık bir çılgınlığın ifadesi oluyor.
Sonuçta İsrail'i çıldırtan Hamas oluyor, bu doğru.
Ama bundan dolayı Hamas'ı suçlamak ne kadar doğrudur? Türkiye'de veya başka yerlerde bazı akl-ı evvellerin İsrail saldırganlığının ortaya çıkardığı vahşetten, insanlık dışı görüntülerden, vicdansız güç kullanımından dolayı Hamas'ın gereksiz direnişini sorumlu tutmaları da ayrı bir hayâsızlık örneği… Bunların barıştan anladıkları tek şey onursuzca bir teslimiyetten başka bir şey değil. İnsan ölmesin, kimsenin burnu kanamasın diyorsanız, her türlü işgalciye hırsıza katile, şantajcıya onursuzca boyun eğmekten başka bir değer ileri süremezsiniz. Bunu önerecekseniz, ne işiniz var insanların arasında?
Suriye'de Türk konvoyu müthiş bir heyecanla karşılanıyor. Suriye Meclisinin önünde Meclis başkanının da gözü önünde Türk, Filistinli ve Suriyeli gençler Türk ve Filistin bayraklarını heyecanla sallayarak "Türkiye-Suriye Belde vahide" diye haykırıyorlar. Sevgili Hakan Albayrak'ın yıllardır dillendirdiği İslam ülkeleri arasında sınırları kaldırma idealinin gerçek bir egzersizine şahit olunuyor. İsrail ne yapmak istiyorsa, yaptıklarıyla tam tersi bir sonuca yol açıyor.
El-Cezire, İran IRIB, el-Dünya, Suriye TV ve başkabir sürü TV kanalı bu görüntüleri seyircilerine büyük bir heyecanla yansıtıyorlar. Bir Suriyeli gazeteci olup bitenleri sormak için Recep Tayyip Erdoğan ismini andığında duygusal yoğunluğa girip ağlamaktan kendini alamıyor, biraz yutkunduktan sonra "Allah razı olsun ondan" diyor.
TV Kanallarından biri Türk göstericilerinden birine soruyor: "Gazze'ye bir mesajınız var mı?" Gösterici hiç tereddüt etmeden cevap veriyor: "Bizim Gazze'ye ne mesajımız olacak? Asıl Gazzelilerin bütün insanlığa büyük bir mesajı var, biz bu mesaja cevap vermeye çalışıyoruz. Dirilişin mesajını almaya ve anlamaya çalışıyoruz. Bu mesajın çağrısına kulak vererek, biz de buradayız, biz de varız demeye çalışıyoruz. Hayasızca akınlara karşı verdikleri onurlu direnişin, insanca var oluşun mesajını alıp iletmeye çalışıyoruz."
Yetmişinde bir teyze, kocasından izni koparmış, ama çocuklarıyla helalleşemeden konvoya yetişip katılmış. Yol boyunca otobüslerden birinin tam bir muhabbet figürü haline geliyor. "Hacca da gittim çok şükür, ama dua ediyorum Allah bir de bana Şam'a gitmeyi nasip etsin bir gün" diyor. Yanında oturan ve yol boyu evlatlığına yazılan genç (Lütfi) diyor ki "iyi de biz şu anda zaten Şam'a gidiyoruz." Teyze talih kuşu konmuş gibi tepki veriyor "ne yani! Şam Suriye'de mi?.. Allah'a binlerce şükür, bunu da nasip etti!"
Yasin Aktay
#