Kasabının bıçağına sevdalanan parti
Milli Görüş düşüncesini iktidara getirebilmek için bir ömür mücadele veren Prof. Necmettin Erbakan’ın vefatıyla Saadet Partisi’nin çizgisinde belirgin bir değişiklik meydana geldi. Mustafa Kamalak döneminde Saadet Partisi tabanına çok uzak ve zıt bir söylemle, kendisini o dönem Cemaat olarak bilinen FETÖ’nün yanında konumlandırıyordu. Şimdiki genel başkan Temel Karamollaoğlu ise referandumdan itibaren CHP’nin yanında saf tuttu. 28 Şubat’ı bu ülkeye yaşatanlarla kol kola girerek kasabının bıçağını yalamaktan çekinmedi.
1969 seçimlerinde Konya’dan bağımsız aday olarak siyasete adım atarak meclise giren ve 1970 yılında Milli Nizam Partisi’ni kuran Erbakan, mücadelenin devamı için siyasetin gerekliliğine inanmış ve bunun için akademik hayatını geride bırakmıştı. Meclise adım attığı o günden sonra Türk siyasi hayatına damgasını vuran liderlerden biri oldu. Dört partisi kapatıldı, siyaset yapması yasaklandı, ancak o yılmadan mücadelesine devam etti.
1970 yılının başında kurduğu Milli Nizam Partisi’nin bir özelliği vardı. İlk kez; muhafazakar siyasi çizgiye sahip bir parti Meclis’e girmişti. Ancak bu uzun sürmedi. 1971 yılının Mart ayında, ordu Başbakan olan Süleyman Demirel’e muhtıra verdi. MNP de ‘laikliğe aykırı çalışmalar yürütmek’ gerekçesiyle kapatıldı. Bu laiklik gerekçesiyle kapatılan ilk partiydi ama daha sonra aynı gerekçeyle daha çok parti kapatılacak, tarih 2010’lu yıllara geldiğinde iktidardaki AK Parti de “laiklik karşıtı” gerekçesiyle ile yargılanacaktı.
Onlar kapattı Erbakan kurdu
MNP’nin kapatılmasıyla Erbakan bir süre yurt dışına çıktı. Ancak parti tabanı 1972 yılında Süleyman Arif Emre etrafında yeniden toplandı ve bu defa Milli Selamet Partisi kuruldu. 1973 yılının Mayıs ayında ülkeye dönerek aktif siyasette yer alan Erbakan, Ekim ayında genel başkan seçilerek MSP’nin başına geçti. Milli Görüş’ün ikinci siyasi oluşum bu sefer de 12 Eylül yönetimi tarafından diğer partilerle birlikte kapatıldı.
Siyasal İslam’ın Türkiye’deki temsilcisi Erbakan yılmayacaktı. 1983 yılında Refah Partisi’ni kurdurdu. Çünkü kendisine siyaset yasağı konmuştu. 1987’de yapılan referandum ile yasaklı liderlere siyaset yapma yasağı kaldırılınca, Erbakan Refah Partisi’nin genel başkanlığına seçildi. Refah Partisi, 1991 seçimlerinde 62 milletvekiline ulaşmıştı. 1995 seçimlerinde ise Türkiye’nin geleceğini dönüştürecek bir hamle yaptı ve yüzde 21 oy alarak birinci oldu. Yerel seçimlerde de belediyelerin yüzde 70’ini kazandı. Fakat devleti yöneten odaklar, Erbakan’ın iktidar olmasını istemiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yönlendirmesi ile Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller’in bir araya gelerek oluşturduğu koalisyon hükümeti uzun ömürlü olmayınca, DYP Lideri Tansu Çiller ile Necmettin Erbakan anlaşarak, 1996 yazında Refah-Yol’u kurdular. Erbakan, 54. Hükümetin Başbakanı oldu. Fakat vesayet odakları ne ona ne de partisine huzur verecekti. 28 Şubat postmodern darbesi sonrası Erbakan istifa etmek zorunda bırakıldı. Refah Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ve yine Erbakan’a siyaset yasağı getirildi.
Ömrü mücadele ile geçti
Refah Partisi’nin kapatılacağı öngörülünce İsmail Alptekin başkanlığında Fazilet Partisi kurulmuştu. 1999 yılının Nisan ayında Fazilet partisi seçime girdi. 28 Şubat’la yıpratılmasına rağmen yüzde 15 oy oranı ile üçüncü parti oldu. Ancak yakasını bir türlü vesayet odaklarından kurtaramadı. İlk başörtülü vekil olarak seçilen Merve Kavakçı’nın başörtüsüyle Meclis’e gelmesi, Yargıtay Başsavcısı’nın aradığı fırsat oldu ve Fazilet Partisi için kapatma davası açıldı. 2 yıl 2 ay süren dava sonucu Fazilet Partisi de kapatıldı.
Defalarca kapatılsa da partinin tabanda bir karşılığı vardı. Bu defa Temmuz 2001 yılında Saadet Partisi kuruldu. Fazilet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra bağımsız kalan 105 milletvekilinden yarıya yakını Saadet Partisi’ne geçti. Geri kalan Faziletliler ise yeni bir oluşum içine girerek AK Parti’yi kurdular. Saadet, AK Parti’nin yüzde 34 oy alarak tek başına iktidar olduğu 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 2.5 oy alarak TBMM dışında kaldı. Erbakan kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle partinin başına geçemedi. FP eski lideri Recai Kutan, SP’nin “Kurucu Genel Başkanı” olarak partinin başına getirildi. 26 Ekim 2008’de yapılan kongrede koltuğa Numan Kurtulmuş oturdu ancak iç çekişmeler nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı. Erbakan, 17 Ekim 2010 yılında yeniden genel başkan olarak seçildi ve 27 Şubat 2011’de vefat etti. Hareketin kurucusu veda etmişti. Erbakan’ın vefatının ardından Saadet Partisi’nin çizgisinde belirgin bir değişiklik meydana geldi. Yaşı bir hayli ilerleyen Recai Kutan tekrar genel başkan olmak istemeyince koltukta Mustafa Kamalak oturmaya başlamıştı.
Kamalak koltuğu Fetö’ye mi bırakmıştı
Milli Görüş camiası o güne kadar kendisini itina ile Gülen cemaatinden ayırıyordu. Ancak yeni lider Mustafa Kamalak sık sık FETÖ medyasında boy göstermeye başladı. Açıklamalarında o günlerde ‘Gülen Cemaati’ olarak adlandırılan yapıyla yakınlıklarına atıfta bulunuyor, Millî Görüş ve ‘Cemaat’in görüşlerinin benzerliğine dikkat çekiyordu. FETÖ’nün siyasete savaş açma hamlesi olan dershanelerin kapatılma sürecinde, okullarda verilen eğitimin gayri milli, dershanelerde verilen eğitimin milli olduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyordu. MİT TIR’larının durdurulması gibi milli bir meselede dahi FETÖ’nün yanında durarak, hükümete “insani yardımsa neden denetimden kaçıyorsun?” diye seslenmekten de çekinmiyordu. Mustafa Kamalak’ın genel başkanlık koltuğunda oturduğu Saadet Partisi, tabanından çok uzak ve zıt bir söylemin yönetimine geçmiş gibiydi. AK Parti karşıtlığı üzerinden yaptığı siyaset ise toplumda karşılık bulmadı ve Saadet Partisi’nin oy oranı yüzde 1’lere kadar geriledi. Saadet Partisi 28 Şubat’ı bu ülkeye yaşatanlarla kol kola girerek kasabının bıçağını yalamaktan da çekinmedi. İlk defa halk tarafından Cumhurbaşkanının seçildiği 2014 seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleyerek, CHP ile yan yana durdu.
Darbeye sükut ile onay
Halkın oyları ile cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayip Erdoğan ve kurucusu olduğu AK Parti ‘siyasi hamleler’ ile 7 Kasım ve 1 Kasım 2015 seçimlerinde iktidardan düşürülemeyince darbe girişimi tezgahlandı. Erbakan’ın öncülüğünde ülkenin bağrından çıkmış olan bu hareket maalesef 15 Temmuz darbe girişimine karşı durmak yerine sessiz kalmayı hatta pasif davranarak ‘desteklemeyi’ seçti. Darbe akşamı parti üyelerine dışarı çıkmamalarını, evlerinde kalmalarını, yani darbe girişimini görmemelerini öğütleyen SMS mesajları yollandı.
CHP’ye evet Milliliğe hayır
2016 yılının Ekim ayında ise Kamalak’ın yerine parti genel başkanlığına Temel Karamollaoğlu seçildi. Karamollaoğlu Madımak olaylarının yaşandığı dönemde Sivas Belediye Başkanı olarak görev yapıyordu. Bu nedenle yıllarca sol kesim tarafından olaylardan sorumlu olduğu ve bilinçli olarak müdahale etmediği ithamlarına maruz kalan Karamollaoğlu, genel başkanlık koltuğuna oturduğunda hem kendisi hem de CHP bu ithamları unutmuş görünüyorlardı. 16 Nisan anayasa değişikliği referandumunda yine CHP, HDP ve diğerleri ile birlikte kol kola girerek “Hayır” cephesinde yer aldı.
“Sol ile aynı şeyleri savunuyoruz”
Temel Karamollaoğlu’nun Burdur’da bir arabanın içinden çıkardığı sol yumruğu ile poz vermesi de sosyal medyada çok konuşuldu. Bu poz sol kesime bir mesaj mıydı? Karamollaoğlu acaba “aslında biz de sizden farklı değiliz” mesajı mı veriyordu? Karamollaoğlu neden öyle poz verdiğini açıklarken, “Kalabalığı görünce heyecanlandım. Gaza geldim” dedi ve “Muhafazakârlık dışında söylemleriniz sol ile örtüşüyor” sözüne de itiraz etmedi. Sol çevrelerin onların dini hassasiyetlerine tepki gösterdikleri için söylemlerini hiç dinlemediklerini oysa aynı şeyleri savunduklarını ifade etti.
“PKK ile konuşup yanlış yapıyorsun desene”
Gerçi çok da yanlış değildi söyledikleri. Saadet Partisi ülkenin güvenliği için yapılan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı’yla ilgili ikircikli bir tavır içine girmişti. Partinin önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk, “Türkiye’nin, ABD ve İsrail eliyle 3. dünya savaşının tetiklendiği bir operasyonun içinde yer aldığını” savundu. Karamollaoğlu ise “Girmekle ne olacak, karar verirsiniz girersiniz. Ama girdikten sonra nasıl çıkacaksınız?” diye sorduktan sonra da ilginç bir teklifte bulundu: “Konuşmadan problemi çözemeyiz ki, yani hep silah çekerek mi çözeceğiz. PYD/YPG’e de bu yaptığının yanlış olduğunu, kendi davasına değil ABD’ye hizmet ettiğini ona da git anlat. Ben anlatırdım şahsen, anlatmaya çalışırdım.”
Gece yarısı ittifakı
16 Nisan referandumunda “Evet” çıktıktan sonra, 2019 için hazırlanılırken, Saadet Partisi bir anda en çok konuşulan parti haline geldi. Aslında konu oy oranı değildi. 1 Kasım 2015 genel seçimlerinde aldığı oy oranı yüzde 0,7 idi. Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saadet Partisi’nin ittifakta yer almasını istiyordu. Refah Partisi’nde birlikte siyaset yaptıkları Temel Karamollaoğlu’na, bizzat kendisi ittifaka katılmaları önerisini sundu. Karamollaoğlu bu isteğe olumsuz cevap verdi. Çünkü aklında başka bir parti vardı: CHP. Karamollaoğlu, “Hayır” cephesinde yer alan siyasi partilerin “ilkesel birliktelik” yapabileceği yönünde açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu’nun verdiği pası CHP karşıladı. Kemal Kılıçdaroğlu, Karamollaoğlu’nun açıklamalarına destek verdi. Bu açıklamaların gerçeğe dönüşmesi de fazla uzun sürmedi. Erken seçim süreci söz konusu olduğunda, çatı aday konusunda bir anlaşma sağlanamadıysa da ittifak protokolünün YSK’ya teslim edilmesine sayılı günler kala, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti gece yarısı aldıkları bir kararla ittifak kurdular.
***
Erbakan’ı Uğur Dündar ile andılar
Saadet Partisi’nin çizgisindeki değişimi en iyi anlatan olaylardan biri de Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı tarafından organize edilen “Prof. Dr. Necmettin Erbakan Ödülleri” gecesi oldu. Gecenin kuşkusuz en dikkat çeken davetlisi Uğur Dündar’dı. 28 Şubat darbesinin maşalarından biri olarak bilinen Uğur Dündar, namaz kılan ve cuma namazına giden çocuklara yönelik nefret içerikli haberler yapıyor, başörtülü kızları hortlayan irtica diye sunarak 28 Şubat’a doğru giden taşları döşüyordu. Üstelik TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 28 Şubat Alt Komisyonu’nda verdiği ifade de Gülen’in 28 Şubat döneminin bir numaralı mağduru olduğunu da söyleyecek kadar pervasızdı. Uğur Dündar’ın törene davet edilmesine Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan da tepki gösterdi. Babasının mirasına saygısızlık yapıldığını belirten Fatih Erbakan, “Saadet yönetimi, Erbakan fikriyatından uzak çizgide hamleler yaparken tabanı muhafaza edebilmek için siyasi şovlara tevessül etmektedir. Seçim arifesinde pragmatik ve samimiyetsiz bir yaklaşımla bu hamleyi yapmaları yakışıksız bir durumdur” dedi. Gecede ‘Medya ödülü’ de Ruşen Çakır’a verilmişti.
Geyve Haber
#