Uygur Türkleri Neden Seslerini Duyuramıyor?
Seyit Tümtürk / Al Jazeera
Maalesef Doğu Türkistan’da durum her geçen gün vahametini arttırıyor. Beklentilerimizin aksine Çin'de 2012 yılında Hu jin Tao’dan görevi devralarak devlet başkanlığına gelen Şi Jinping yönetimi geçmiş liderleri aratırcasına açıklamaları ve uygulamaları ile bölgeyi adeta patlamaya hazır bir bombaya dönüştürdü.
Geçen sene Doğu Türkistan’da orucun yasaklanması ve akabinde buna karşı sokağa çıkan sivil Doğu Türkistanlı Uygur Müslümanlara karşı gerçekleştirilen katliam hafızalarımızda tazeliğini koruyor. 2014 yılında orucun yasaklanmasıyla birlikte Doğu Türkistan'ın Kaşkar iline bağlı Yarkent ilçesinde Müslümanların Ramazan'ın son on günü gerçekleştirdikleri itikâf ibadeti ile meşgul olan hanımların bulundukları eve baskın düzenlendi. Buradakiler, kanunsuz ibadet gerçekleştirdikleri bahanesiyle tutuklandı, tesettürlü hanımların elbiseleri kılık ve kıyafet kanununa aykırı olduğu gerekçesiyle zorla üzerlerinden çıkarıldı ve tacizde bulunuldu. Bunu haber alan mağdurların akrabaları ve ahali karakola yürüyerek olayı protesto etti. Ramazan Bayramı’nın ilk günü, Çin işgalci yönetimi provoke ederek sokağa çektiği sivil halka karşı hedef gözetmeksizin açmış olduğu ateş sonucu binlerce masum Doğu Türkistanlıyı katletti. Bu olay uluslararası basında geniş yer buldu. Özelliklede Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü ile Özgürlük Evi gibi uluslararası insan hakları kuruluşlarınca da rapor edildi.
Urumçi katliamının 6.yılı
Hafızalarımızı yoklarsak bundan tam 6 yıl önce 5 Temmuz 2009’da benzeri bir katliamı da Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi’de yaşamıştık. Doğu Türkistan’daki demografik yapıyı değiştirmek ve ucuz iş gücünden yararlanmak için asimilasyon politikalarının bir parçası olarak zorla ailelerinden koparılmak suretiyle Çin'in iç bölgelerine götürülen 18-25 yaş arası Uygur gençlerine karşı taciz ve saldırılar vardı. Bunların akabinde, 26 Haziran 2009 gecesi, kaldıkları yatakhanede, saat 2’den sabah 7’ye kadar süren bir katliam yaşandı.
Gangdong Eyaleti’ne bağlı Şavguan bölgesindeki bu olaylara ve katliama karşı Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi’de halk sokağa dökülerek demokratik bir şekilde tepkisini ortaya koymuştu. Masum sivil Uygurlara Çin işgalci birlikleri tarafından kurşun yağdırılarak binlerce masum katledildi. Bu olaylar tarihe Urumçi katliamı olarak geçti. Dünya bu olaylarla birlikte Çin'in izole etmiş olduğu Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne ve vahşetine ekranları başından canlı yayında tanıklık etti.
Aradan geçen altı yılda değişen hiç bir şey yok. 2014 yılında Ramazan'da orucun yasaklanması akabinde bayramın birinci günü Kaşkar iline bağlı Yarkent ilçesinde çıkan olaylarda binlerce insanın katledilmesi, bu durumun ilk örneği. Buna ek olarak da yine bu yıl Ramazan'da orucun yasaklanması, akabinde restoran ve lokantaların Ramazan boyunca açık kalması zorunluluğu alışveriş merkezleri ve dükkânlarda 6 çeşit içki ve sigara bulundurma zorunluluğu getirildi. Bardağı taşran son damla misali Müslüman Uygur halkın oruçlu olduğu gündüz saatlerinde sokak ortasında meydanlarda içki festivalleri düzenlenerek adeta halk kışkırtıldı ve provoke edildi. 5 Temmuz 2009 Urumçi katliamı ve 2014 Ramazan Bayramı’nın birinci günü yaşanan katliamlardan ders çıkaran Uygurlar dikkatli olsa da 22 Haziran 2015’de kısmen Çin'in tahrikine kapılan bir kesimim karıştığı olaylarda 28 Uygur hayatını kaybetti.
Yolsuzluk, rüşvet, iktidar mücadelesi ve yönetim zafiyetleriyle ayyuka çıkan Çin Komünist Partisi kendine karşı oluşan muhalefeti susturmak ve halkı etrafında kenetleyerek iktidarını sağlamlaştırmak için planlı bir şekilde oluşturduğu ‘Uygur radikal bölücü terörü’ algısı üzerinden bölgede gerilimi sürekli tırmandırıyor. Çin Komünist Partisi’nin Uygurlara yönelik anti demokratik uygulamaları ve buna karşı meydana gelen olaylardaki artışa bakılırsa bölge her geçen gün adeta felakete doğru sürükleniyor.
Uygur Türkleri seslerini nasıl daha iyi duyurur?
Uygur Türkleriyse kendi sorunlarını dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. Ama bunu ne kadar iyi yapabiliyorlar? Öncelikle Uygurların dünya kamuoyuna kendilerini daha iyi anlatamamalarının bir kaç önemli sebebi var. Bunların başında diasporada yeni olmaları ve lobi faaliyetlerinde beklenilen seviyenin henüz yakalanmamış olması geliyor. İnsan hakları ve demokratik normlarını yakalamış batılı ülkelerde Uygur sayısının az olması da bir diğer sebep. Bugün Amerika, Kanada ve tüm Avrupa ülkelerindeki Uygur diasporasının sayısı toplam 20 bin civarında. Uygur diasporasının tarihi de çok eski değil. Çin’deki zulümden dolayı göç eden Uygurların daha çok batılı ülkelere iskân ettirilmesi çözüme katkı sağlayabilir.
Diğer taraftan Çin'in yurt dışındaki az sayıdaki Uygur’a dahi tahammülsüzlükle yaklaşması, onları memleketteki akrabalarına yapılan tehdit ve şantajla yıldırma ve satın alma faaliyetleri de, o ülkelerin yetkili kurumlarıyla konuyu paylaşarak çözülebilir. Çin istihbaratının Uygur diasporası üzerindeki baskı, sindirme politikaları bulundukları ülkelerin istihbaratları tarafından iyi takip edilmeli. Geçtiğimiz aylarda Avrupa ve Kanada’da yaşanan olaylar en bunların somut örneklerdir.
Ayrıca Çin'de her türlü baskı ve zulümle sindirilmiş Uygurların gittikleri ülkelerde ciddi bir rehabilitasyondan geçirilmesi ve kendisine öz güveni olan, sağlam bir kişilik ve karakter kazanmaları sağlanmalıdır. Böylece Uygur diasporası aktif hale getirilebilir. Ayrıca dışarıdaki Uygur gençlerinin eğitimlerine önem verilerek özellikle uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk, siyaset bilimi gibi dallarda eğitim almaları teşvik edilebilir. Böylelikle gelecekteki lobici, dava adamları ve lider kadrolar yetiştirilebilir.
Son yıllarda Uygurlarla ilgili sosyal medyada çıkan yanıltıcı bilgilerin başında Çin istihbaratının Uygurları küçük düşürmeye yönelik faaliyetleri var. Doğu Türkistan'da zaman zaman meydana gelen olaylarda, diasporadaki teşkilatlarımızın Çin'in servis etmiş olduğu ve doğruluğu kontrol edilmemiş çok az sayıdaki fotoğrafı bilmeyerek kullandığı olmuştur. Ancak bunlar daha sonra tespit edildi.
Davamızı daha iyi anlatmanın yolu, yukarıda bahsettiğimiz branşlarda insan odaklı kalifiye elemanların yetiştirilmesinden geçiyor. Washington, Brüksel, Strasbourg gibi merkezlerde ve Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam İşbirliği Örgütü gibi uluslararası kuruluşlarda aktif lobi faaliyetleri yapılmalıdır. İnsan hakları örgütleri ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ve basın medya kuruluşlarına da çok önem verilmelidir.
Dünya ise Çin’in Doğu Türkistan'da Uygur Türklerine karşı zülüm politikalarına karşı tepkisiz. Bunun arkasında bir kaç faktör var. Bunların başında Çin Komünist Yönetimi’nin kendine has kapalı rejimi ve adeta kapalı kutu haline getirdiği Doğu Türkistan’da olup bitenlerden son yıllara kadar dünyaya bilgi sızdırmaması geliyor. Son yıllarda çağdaş iletişim araçlarının kullanımıyla kısmen dışarıya, iletişime açık hale gelindi. Mesela 1990 yılındaki Barın katliamı, 1995 Hoten olayları ve 1997’deki Gulca katliamını ancak olaylardan aylar sonra bölgeden çıkanların getirdikleri kasetlerden gördük, öğrenebildik.
Bir diğer önemli etken de Çin'in BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip beş daimi üyeden biri olması. Maalesef Çin vetosu Doğu Türkistan’daki Çin zulmünün BM gündemine gelmesine engel olmuştur. Diğer bir faktör de Çin'in her geçen gün ekonomik, askeri, siyasi ve uluslararası alanda artan nüfuzu ve etkinliği. Çin’in komşu ülkeler başta olmak üzere dünyada kendini hissettiren gücü, Doğu Türkistan davasının önündeki engellerden bir diğerini teşkil ediyor. İslam dünyasının batıyla ilişkilerinde Çin'i kendine müttefik olarak görmesi, özellikle Filistin-İsrail sorununda Çin'in Filistin'den yana ikiyüzlü göstermelik tavrı maalesef Müslümanların Filistinlilerle aynı inancı paylaşan Doğu Türkistanlıları göz ardı etmelerine ve Çin'in insafına terk etmelerine gerekçe olmuştur. Aslında Çin'in İslam dünyasıyla ilgili gerçek niyetleri Doğu Türkistan’daki Müslümanlara yönelik uygulamalarında gizlidir. Öte yandan Şangay İşbirliği Örgütü’nde atılan imzalarla Türk Dünyası’ndaki adeta Çin’e bağlılık yemini etmiş kardeşlerimizin 21.yüzyılda kendilerine sığınan Uygur Türklerini zorla Çin’e iadeleri ve onların idamlarını seyretmeleri de bizi kahreden bir ihanettir.
Seyit Tümtürk / Al Jazeera