ÖĞRETMENDİR..
Sevdanın başöğretmeni:“Ben muallim olarak gönderildim.” diyor. İslam coğrafyasının yitiği olan bilgiyi gönül işçisi edasıyla canlı tutan, geliştiren bir yanın varsa, insanlığa yürek dolusu umut aşılıyorsan, barışın ve mutluluğun habercileri senin elinle yetişiyorsa “Bir âdem bir âlem” diye yola çıkmış, insan seferberliği için düşmüşsen yola:
ÖĞRETMENSİN!
Dışımızda büyüyen çocuklar gibi içimizde de büyüyen, boy salan, başağa duran çocuklar varsa ;her çocuk bir umut diyebiliyorsan sen. Esmer sarışın, kumral Çiçeklerin kalbine; kalbinden bir yol varsa şayet:
ÖĞRETMENSİN!
Âşık Veysel: “Kul olayım kalem tutan ellere.
Kâtip arzuhalim yaz yâre böyle.” diyor bir türküsünde. Ülke suni gündemler girdabında kıvranırken yüklendiğin yükü yüksünmeden yarınlara taşıma gayretinde isen, ”Kaleme ve onun yazdıklarına yemin olsun.” diyenin ve yemin edilenin farkındaysan, Kalem tutan, yazan, çizen ellere uzanan ellerin varsa:
ÖĞRETMENSİN!
Gecenin al yalazında bölünüyorsa uykun, yatağında döneliyorsan,“Ben bunu niçin öğretemedim?” sorusu kemiriyorsa içini, yeniden başını yastığa koyduğunda gün içinde yaşadığın olaylar geliyorsa gözlerinin önüne:
ÖĞRETMENSİN.
Dün de bugün de nice kendini bilmezler, eserlerinde veya köşe yazılarında öğretmenlere dil uzatsalar da öğretmenler, vakur tavırlarından ödün vermeden söylenmesi gerekeni söyleyeceklerdir. Bu noktada kırmızıçizgi, ilmin insana kattığı değerlerin sınırları içinde olmalıdır. Nasıl ki altının değerini sarraflar bilirse bilginin değerini de en çok öğretmenler bilir.
Dünden bu güne ülkenin en ücra yerlerinde görev yapan ,en olumsuz şartlarda adeta kardelen çiçekleri yetiştiren öğretmenler bitimsiz bir umutla yüzünü geleceğe dikmişlerdir.Onlar İlmin kölesi olmayı ;cehaletin efendisi olmaya tercih etmişlerdir.
Asırlar boyunca nice ilim adamı,alim,bilim insanı yetiştiren öğretmenlerimiz; insan yer yüzünü imar için gönderilmiştir idrakindedirler.Bilirler ki her şeş değişmese bile bir şey mutlaka değişir.Hiç bir zaman aklımdan çıkarmadığım bir hikaye vardır:”
Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden
bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder
gibihareketler yapan birini görür.
Biraz yaklaşınca , bu kişinin sahile
vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir
adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?
Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.
Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil , binlerce denizyıldızı var.
Ne fark eder ki?
Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı
daha alır, okyanusa fırlatır.
- Onun için fark etti ama...
Bu cevap bilgeyi şaşırtmış ne söyleyeceğini bilememiş.Sonra bu gencin asıl yaptığının; evrende bir gözlemci olmayı ve olup biteni gözlemeyi değil, evrende bir oyuncu olmayı ve fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış ve utanmış.“
Bu güzel ülkenin en ücra yerlerinde görev yapan,sınıfını süpüren,sobasını yakan,sabahın ayazında okul yollarında soğuktan kızaran elleri ve yüzleri görünce yüreğinin derinliklerinde fırtınalar kopan öğretmenlerde;metropollerde bin bir sorunla boğuşan öğretmenlerinde duygusu aynı:Bir deniz yıldızını kurtarmak…..
İşte bütün mesele bu.