Cuma Hutbesi-Rahmet’in Hicreti
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) vahye ilk muhatap olduğunda Varaka b. Nevfel kavminin O’nu Mekke’den çıkaracağını söylüyor ve bütün peygamberlerin Hakk’a davet yolunda evlerinden ve yurtlarından vazgeçmeye mecbur bırakıldıklarını haber veriyordu.[1]
O kutlu peygamberler dünya hayatında Yüce Allah’a kavuşmayı amaçlayan bir muhacir konumundaydılar. Onlar terk etmeden kavuşma olmayacağı bilinciyle doğdukları topraklardan vazgeçebiliyorlardı. Sevgili Peygamberimiz ve O’na inananlar da önceki peygamberler ve ümmetler gibi uzak diyarlara göçe mecbur bırakılmıştı.
Değerli Mü’minler!
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s.)’i [2] insanî erdemlerden ve kulluk bilincinden uzaklaşmış cahiliye toplumu hazmedemedi. Mekkeli müşrikler kendilerine bir şahit müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen Merhamet Peygamberi’ne akla hayale gelmedik baskı ve zulmü reva gördüler. O’na kucak açmak O’nunla yeniden kendilerine gelmek yerine O’nu dışladılar O’nun hayatına kastettiler. Bu baskı ve şiddet ortamında İslam’ı yayma ve yaşama imkanı kalmadığını gören Efendimiz önce sahabeden bazılarını gönderdi daha sonra da kendisi gitti fedakar insanların şehri Medine’ye. İşte bu göçün adı hicrettir.
Aziz Cemaati Müslimin!
Peygamber Efendimizin bu hicreti sıradan bir göç değildir. Hicret Müslümanlar için birçok dersler içermektedir. Her şeyden önce bu hicret bir kaçış değil ilâhi mesajlara gönül verenlerle Kutlu Elçi’nin kavuşmasıdır. Hicret yüce değerlerin yeryüzünde neşv-ü nemâ(Hayat) bulması için girişilen kutlu bir yolculuktur.
Hicret İslam davası uğruna anadan babadan evlattan hatta candan vazgeçişin ibretli ve meşakkatli kıssasıdır. Hicret yârını diyârını malını-mülkünü Allah için göz kırpmadan terk eden Muhacir ve onları bağırlarına basan[3] Ensârın destanıdır. Bu destanda fedakârlık kardeşlik ahde vefa birlik ve beraberlik sevgi saygı paylaşma ve kucaklaşma vardır.
Ölümü göze alarak Kutlu Peygamber’in emanetlerini üstlenen Hz. Ali(r.a); can yoldaşı sadık dost Hz. Ebu Bekir(r.a.); müşriklere meydan okuyarak Mekke’ye veda eden Hz. Ömer ve İslam uğruna tüm varlığını ortaya koyan Hz. Osman(r.a.) bu hicretin sembol isimleridir.
Değerli Müslümanlar!
Hicret Allah’a(c.c.) ibadete insanî erdemlere rahmet ve medeniyete gönlünü açanların azmi ve kararlılığı bu değerlere kapılarını kapatanların ise hüsranıdır. Peygamberimizin hicreti nurun hayat buluşu karanlığın aydınlığa dönüşüdür. Bu fedakârlık ve meşakkat dolu yolculuğun Allah katında elbette bir mükâfatı vardır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret etmektedir; “İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri Allah(c.c.)katında daha üstündür. İşte onlar başarıya erenlerin tâ kendileridir.”[4]
Mü’minler!
Ayrıca hicret Gönüller Sultanı’nın ifadesiyle haram ve günahları terk ederek Yüce Allah’a teslimiyettir. Hicret insanlık onurunu zedeleyen her türlü süflî duygu ve emellere sırt çevirip ulvî değerler uğruna mücadele etmektir. “İyi Müslüman dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. Asıl hicret eden de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir.”[5] buyuran Efendiler Efendisi bu hususa ne de güzel dikkat çekmiştir.
O halde kardeşlerim geliniz; 4 Kasım Pazartesi günü yeniden idrak edeceğimiz hicri yılbaşı münasebetiyle hicretin anlamını ve mesajlarını daha iyi kavramaya çalışalım. Efendimizin öğrettiği şekilde Allah’ın emrettiklerini yapıp yasaklarından uzak kalalım ve böylece bizler de hicret sevabına nâil olalım.
Mustafa Hamdullah ERGİN
Kaynakça:
[1] Müslim İman 252.
[2] Enbiya 21/107.
[3] Haşr 59/9.
[4] Tevbe 9/20.
[5] Buhârî Îmân 4.
GEYVE HABER
#