Değirmen
Çocukluğum değirmenlerde geçti desem mübaala olamaz sanırım. Dedemin böyle bir tesisi vardı. Menekşe köyünde. Değirmen denilince, Alaçam deresindekiler akla gelir. Çöreği, taze fasulyesi, balık suyu, çok şeyleri hatırlatır.
Hasat sonunda oraya, kimisi ovadan, kimisi yayladan akın ederdi. Dertler, düğünler, gelecekler o değirmenin küçük odacığında konuşulurdu. Bir yandan da değirmen dedem, çarkın altına, oluktan suyun gelişine, buğdayın öğütülüşüne bakardı. Ayar yapardı taşa, ayarlardı buğdayın gelişini.
Kısaca yaptığı işin, güzel olmasını isterdi, benim yaşlı dedem, buğday öğütürdü. Bizlere öğüt verirdi. Buğdaydan hak alma olayına, öğütme sırasına çok dikkat ederdi. Kimseden ses çıkmazdı. Çünkü kurallarda kusur yoktu.
Ah değirmen! Bu güzellikleri de mi öğütüp götürdün. Saygıyı, sevgiyi, güzeli, doğruyu...
Öğüt sigara ve içki zararlarını,
Öğüt vatan, millet, bayrak, din için zarar verenleri.
Değirmen içten ve samimi bir ah çekerek haykırdı: Bilgi her şeyi yener. Yeter ki çalışalım. Bilinçli üretici, tüketici, idareci, siyasetçi olsun deyerek dostları ile söyleyişini biterdi.